Yalçın Küçük'ten: Bugünkü Dünya Kapitalizmi, Çin ve Hindistan Üzerine

Yalçın Küçük, reel sosyalizmin çöküşünden sonra, bozulan ve reel kapitalizm hale gelen kapitalizmin çok hızla çöktüğüne inanıyor. Reel kapitalizm Marx ve Lenin’in göremediği kadar kötü bir haldedir. Sovyetler Birliği kapitalist modeli temel almıştı...

Yalçın Küçük'ten: Bugünkü Dünya Kapitalizmi, Çin ve Hindistan Üzerine

Yalçın Küçük, reel sosyalizmin çöküşünden sonra, bozulan ve reel kapitalizm hale gelen kapitalizmin çok hızla çöktüğüne inanıyor. Reel kapitalizm Marx ve Lenin'in göremediği kadar kötü bir haldedir. Sovyetler Birliği kapitalist modeli temel almıştı…

Kemal Okur

Aşağıda Yalçın Küçük'ün yazdıklarını dikkatle okumaya çalıştık

Egemen devletlerin deregülasyon yarışında olmaları, devlet olmaktan soyunmaları, demektir. Devletler, küreselleşmeci baskılar karşısında, Fransız Devrimi'nden bu yana kazandıklarını, eklemledikleri formasyonları ve artık devlet olmanın tarifi saydıkları kurumları bir bir hızla kenara atıyorlar. Bir yarış içindeler…  Bu reel kapitalist ekonomilerin, hızla, en kötü'ye inmeleri anlamındadır… En kötü düzeyde ise, artık kapitalizmin tarif ve fonksiyonları ortadan kalkışmıştır ve bunu da, kapitalizmin intiharı olarak tarif edebiliyoruz.

Şimdi kapitalizmin Gresham Yasası'nı değerlendirebilirim: Üç noktaya işaret etme gereğini duyuyorum. Birincisi, kapitalizmin kötü hali ilk kez mi saptanıyor, bunu merak etmeden devam edemeyiz. Burada hemen şunu söyleyebiliyorum; Lenin'in, İngiliz Hobson'dan önemli ölçüde ilham alarak yazdığı "Emperyalizm" çalışmasında, yer yer kapitalizmin kötülendiğini görebiliyoruz. Burada Lenin, "rantiye devlet" veya "tefeci devlet" kavramlarıyla birlikte, …. "çürüyen kapitalizm" nitelemelerini kullanıyor; önemli bir kötüleme olduğundan hiç kuşku duymuyoruz. Demek ki kapitalizmin kötü hali var. Yalnız "Emperyalizm" çalışmasında yine de kötülemenin çok sınırlı olduğunu söyleyebiliriz; kötüleme, emperyalist aşamaya gelmiş "kapitalizm" üzerinedir ve Marksist olmayan Thorsten Veblen'in hücumları yanında, son derece kısmi ve son derece hafif kaldığını tespit edebiliyoruz. Ayrıca Lenin'in "çürüyen kapitalizm" tarifi hiçbir şekilde, yeni doğan ve gelişen kapitalist ekonomileri içine almıyordu; o kadar öyle ki, Sovyetler, sanayileşmelerini kurarken, ikirciksiz bir şekilde, kapitalist modeli esas aldı. (Bkz. Yalçın Küçük, Sovyetler Birliği'nde Sosyalizmin Kuruluşu 1925-1940, İstanbul, 1988, ilk baskı 1975) Taylorizm ve parça başına ücret ödemesini dahi sosyalist teoriye ithal etmekte tereddüt etmediler; kapitalizm, öylesine kötülüksüzdü ki bunlarda dahi kötülük göremediler.

MARX ANTİ-KAPİTALİST DEĞİLDİ: ONA PEK ÇOK İYİLİK KATTI

İkinci nokta, Marx'ın düşünce matriksi içinde kalarak, kapitalizmi, sistematik olarak kötü bulan ve bu nedenle, "Kapital" ve "Manifesto" dahil temel yazıları eleştiren üç kişi var; bunları, Rosa Luxemburg, Antanio Gramsci ve Yalçın Küçük olarak sıralayabiliyorum. Marx'ta kapitalizm, çok abartılmış ve çok zaman, pek çok kötülüğü çözen bir düzen olarak sunulmuştur. Kapitalizmin hem başlangıç tarihi, çok gerilere doğru uzatılmış ve hem de kapitalizm ile bağları tartışmalı olan pek çok iyilik, kapitalizme eklenmiştir, bunlara hiç katılmadım. Artık bu görüşüm çok çeşitli yazılarımda yerlerini almış durumdadırlar. (Yalçın Küçük, Sol Müdahale, İstanbul, 2007)

ÇİN VE HİNDİSTAN UCUZ İŞÇİLİK İLE DÜNYANIN HER YERİNDE KAPİTALİZMİ YAKIYOR

Üçüncü Nokta: kapitalizm sosyalizmi yendi ve arkasından intihar etti. Bir paralellik kurarak, başka bir paradoksu daha formüle edebilir miyiz? Çin, sosyalizmi tasfiye ettikten sonra, şimdi de doğduğu ve en çok geliştiği yerlerde kapitalizmi de tasfiye mi ediyor?

Bu soru da, bütün paradokslar misli çekici olduğunu kabul edebiliyorum. Cevabım, şimdi Çin'in, dünyanın her yerinde, kapitalizmi tariflerinden çıkarmaya katkıda bulunduğudur.  Çin, patlamış bir volkandan akan lav misali değdiği her yerde kapitalizmi yakıyor. Ve kapitalizm, kurumuş samandan ovalar türünden yanmayı beklemektedir. (Kemal Okur. Bir Kıvılcım Bozkırı Tutuşturur, Mao)

Yalçın Küçük'e Göre Batılıların  "Çin Tehlikesi"

Batıda "Çin Tehlikesi" konusunda yayınlanmış yeni bir çalışmanın sonuç bölümünden şu aktarmayı yapabiliyorum: Kısacası şu, küreselleşme programı çerçevesinde, büyük kapitalist ekonomilerin dev firmaları, son derece düşük ücretlerle ve büyük bir disiplinle çalışan işçiler buldukları için, "az gelişmiş" denilen ülkelere yayıldılar. Şimdi bunlar, bu çok düşük ücretle son derece disiplinli bir şekilde çalışabilen işçilerin ürettiklerini, en gelişmiş ülkelerin merkezlerine gönderebiliyorlar; bu firmalar, Hindistan veya Çin'de üretilen mallarla rekabet edememektedir. (Will Hutton, The Writing on the Wall –China and the West in the 21th Century, London, 2007, s.319)

Öyleyse, küreselleşme, kendi çıkış noktalarını da yakmaya başlamış görünüyor. Bunun anlamı, on milyonlarca işin, Hindistan veya Çin'e aktarılmasıdır. Bu ise, kapitalizmin yüz yıllarca ve hiçbir üretimi kendi dışındaki bölgelere yaymamış olduğu durumda, tam istihdamı sağlayacak ölçüde istihdam yaratabilmişken, şimdi bunu yapamaz hale gelmesidir.

REEL KAPİTALİZM VE TAM İSTİHDAM

Başka bir deyişle kapitalizm, kendisini tarif eden ve bir üstünlük ile övünme nedeni olan niteliklerini, en önemlisini, kaybetmiş durumdadır. Buna, kapitalizmin iflası olarak bakabiliriz.

REEL KAPİTALİZM KENDİNİ İNKAR  EDİYOR: MALİ SERMAYE  

İlk olarak, bir "bozulma" teşhis etmek zorundayız. Bir düzen, (yani kapitalizm) bir çok özellik ve tarifi ile eski halinden çıkıyor; bu çıkarabildiğimiz ilk ders'tir. –deregulasyon ve delokalizasyon, eski halinden çıkıştır.

REEL KAPİTALİZM NEREYE GİDİYOR BİLEMİYORUZ, KESTİREMİYORUZ:

İkincisi, her halde daha önemlidir; bu eski halinden çıkışın nereye yöneldiğini henüz bilemiyoruz.

Dolayısıyla, kapitalizmde bozulmayı görüyoruz ve ne çıkacağını ve hatta ne çıkmakta olduğunu ise henüz göremiyoruz. Bu ikinci hal, küreselleşmenin istikrarlı olmadığına da işaret etmektedir. Yıkmaktadır ve fakat henüz kuramamaktadır.

KÜRESELLEŞMEYE TEPKİLERİM

İlk tepkim, "yirminci yüz yıldaki orta çağ" tespitini yapıyordum; 1985 yılında. Kuşkusuz bu tespitimin, dar anlamda, "Marksist" olmadığını ve kaba Marksist şemalara ters düştüğünü biliyordum. (Bizim bildiğimiz Marksizme burada bir eleştiri var herhalde, biz kaba Marksist oluyoruz). Sanayiin gerileyerek ticaretin ve finansal işlemlerin ön plana çıkmasını, finansal işlemlerin servetin önemli kaynağı haline gelmesini, görmezlikten gelemiyordum.

İkinci bilimsel tepkim, "Yeni Feodalite" olarak ortaya çıkıyordu, "Tekeliyet" kavramına ulaştığım zaman bunu yapabildim, 2000 yıllarının başındadır.  (Daha yeni baskısı için, Yalçın Küçük, Devlet ve Hürriyet, İstanbul, 2006. )

Devlet idaresinin büyük tekellerle paylaşıldığı ve çok zaman tekellere verildiği bir zamanda, Orta Çağ teşhisine eklenmesi gereken "Yeni Feodalite" kavramıdır. Şimdi buradayız ve buradan son de'li icata geliyoruz. Buna da, "burjuvasızlaşma" diyebiliriz ve burjuvasız bir kapitalizmi saçma saymak zorundayız.

REEL KAPİTALİZM ÇOK HIZLA ÇÖKÜYOR

Kapitalizm'in çöküşü, kapitalizmin kuruluşuna göre çok daha kısa bir zamanda gerçekleşiyor; 1970 yılları ortalarında, 1976 yılında, Büyük Britanya ekonomisi IMF'nin kontrolüne geçti ve hemen arkasından Thatcher'in hükümet dönemleri başlıyordu. Thatcher'in, refah devleti kurumlarını bir bir ortadan kaldırdığı artık çok bilinen bir süreçtir; İkinci dünya savaşı ile birlikte, "kapitalist" ülkelerde devletleştirme programlarını yürürlüğe koyan İngiltere, şimdi tersini yapmaya başlamıştı. Buna  "özelleştirme" diyorduk; bir kampanya halinde uygulandığını biliyoruz.  Thatcher-Reagan politikalarına, zaman zaman "karşı-devrim" de denmektedir, refah devleti'ni yerle bir ettiler. Devleti, budadılar.

Yorum Bırakınız

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir