Hakkımızda Sosyalist Birlik (Marksist)
Türkiye'yi Dünyadaki Başlıca Önemli Genel Trendlerden Koparan Sansürcü Bir Sosyalist Görüş: Farklı Bir Okuma
Kemal Okur

Giriş: Sosyalist Teorisyen Çulhaoğlu, Türkiye'de 1960'lardaki Marksist-sosyalist anti-emperyalist yükselişi, dünyadaki genel anti-emperyalist trendden ve dünyada sosyalist akımın artan güçlü etkisinden bağımsız bir şekilde ele almış. Marksist-sosyalist anti-emperyalist yükselişi 1950'lerdeki Demokrat Parti ve CHP'nin aşırı NATOculuğuna ve Amerikancılığına tepki olarak, Dünya'dan kopuk ve Türkiye içinden bakan bir yaklaşımla açıklamış. O günlerde daha fazla Vietnam diyen Türkiye sosyalistleri dünya trendlerini yakından izlemeye çalışmıştı.
Bugün sosyalist saflarda devrimin sorunlarına Dünya'daki güçlü ve öne çıkan siyasi trendlerden ayrı ve Türkiye içinden bakan dar bir yaklaşım oldukça güçlü… Baktığınızda iç içe olan dünya ve Türkiye nesnelliği kuyunun ağzından ibaret görünür. Bu açıdan bakarak Çulhaoğlu'nun aşağıdaki zor yazısını okuduk ve okurken ara başlıkları biz koyduk. Bugün dünyada ABD ve Batı'nın hegemonik statüsünü korumak için hegemonyacılğa karşı gelişen güçlü dalgaya karşı soğuk savaş mantığını teşvik ettiğini ve önce Amerika önce Benim Ulusal Çıkarım mantığı biçiminde ABD merkezli ve G7 ülkelerini de güçlü bir şekilde etkileyen sağ ve aşırı sağ popülist dalganın yükseldiğini görüyoruz.
Bu gerici siyasi trendler çok sayıda gelişmekte olan ülkeyi ve zayıf ülkeleri ciddi bir şekilde rahatsız etmekte ve onları hegemonyacılığa karşı çıkmaya ve taraf seçme zorlamasına karşı tutum almaya yöneltmektedir. Ayrıca buna ek olarak sosyalist ve komünist akımlarda bu gerici trendlere karşı dünyada iki akımın öne çıktığını görüyoruz: Marksist-sosyalist anti-emperyalizm ve sol popülizm. Bu trendleri sansürlemeye bir anlam veremiyoruz. Ayrıca Türkiye'de anti-emperyalizm devrim sürecinin tüm dönemlerinde Marksist sosyalizmin 3 temel siyasi ilkesinden birisidir. Ayrıca dünya işçi sınıfı ve halklar yükselen gerici hegemonyacılığı dünya ölçeğinde mali sermaye merkezli kapitalizmin krizi ile birlikte düşünmeye başlamıştır. Bizim görevimiz bu dünya-tarihsel trendleri sınıf bilinçli işçilere daha derinlemesine bir biçimde açıklamak, dünya çapındaki yeni tehditler karşısında işçi sınıfı enternasyonalizmi ve insanlığın ortak kader topluluğu ilkelerini savunmak olmalı. Önümüzdeki dönemde dünyadaki sosyalist ve ilerici siyasi trendlerin Türkiye'yi ve sosyalist akımları daha fazla etkilediğini görerek yaşayacağız. Çulhaoğlu'nun aşağıdaki yazısının en zor yanı "en başta" anti-emperyalizm ifadesi olarak göze çarpıyor.
Yön işareti bir kez daha Batıyı gösterirken…
Metin Çulhaoğlu
Emperyalizmin ve onun örgütlerinin Türkiye'ye dayatacağı gündemlerde kesin ve ikirciksiz karşı tutum almak gerekir fakat yeni bir sol yükselişin en başta emperyalizm ve NATO karşıtlığından beslenmesi günümüz koşullarında mümkün görünmemektedir.
Uluslararası ilişkiler alanındaki güncel eğilimler değerlendirildiğinde Türkiye'nin yakın geleceğine ilişkin olarak görünen şu: Türkiye, zaman zaman abartılsa bile belirli bir gerçekliği de olan "serbest takılma" döneminin ardından ABD/NATO eksenine kayıt yenileyeceğe, bu Nato abd ekseni çıpasıyla olan aralık boşluğunu azaltacağa benzemektedir.
YENİ DÖNEM: TÜRKİYE NİN ÖZERK TAKILMA DÖNEMİ SONA ERECEK
Dikkat edilirse burada herhangi bir iktidarın değil Türkiye'nin yönelişinden söz edilmektedir. Başka bir deyişle, bugünkü rejim/liderlik bir şekilde sürse de yerine "6'lı masa" gelse de gidişat bu yöndedir.
ABD TÜRKİYE'DEKİ TÜM HAKİM SİYASİ GÜÇLERİ HİZAYA GETİRECEK
ABD/NATO ekseninin Rusya-Ukrayna savaşıyla yeni ve zorlayıcı bir hamle yaparak müttefiklerini hizaya çekme imkanları bulması, bu arada Financial Times'ın Erdoğan'ı her şeye rağmen "vazgeçilmez" sayması, Türkiye'deki bugünkü AKP rejimi tarafından da "olumlu karşılık verilmesi gereken" bir durum olarak değerlendirilecektir.
ALTILI MASA: NATO EŞİTTİR DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK
Yeni iktidar adayı sayılan 6'lı masanın sözcüleri de zaten her fırsatta NATO'nun demokrasi ve özgürlükler açısından ne kadar değerli olduğunu vurgulama gereği duymaktadır.
SARAY REJİMİ DİNSELLEŞMEYE DEVAM EDECEK
Bu noktada akıllara şöyle bir soru gelebilir: Saray rejimi, gündeminin vazgeçilmez başlıklarından biri olan siyaseti ve toplumu "dinsel temellerde" yeniden şekillendirme çabalarıyla ABD/NATO/Avrupa eksenine (yeniden) yakınlaşma gerekliliğini nasıl bağdaştıracak? Bunun, aşılamaz ciddi bir soru olduğunu sanmıyoruz.
BATI LAİKLİK KARŞITI HAMLELERE KARŞI KOYMAZ
Batılı ülkelerin ve bu ülkelerin uluslararası siyasi ve askeri örgütlerinin, kendi tarihleri ve kazanımları gereği Türkiye gibi ülkelerde laiklik karşıtı hamlelere peşinen cephe almaları tümüyle temelsiz bir düşünce ve beklentidir.
Biraz basitleştirerek şöyle de diyebiliriz: Batı açısından Türkiye'nin Avrupa'ya göndermeyip ülkede tuttuğu her 100 bin sığınmacı, örneğin Medeni Kanun'un iki maddesinde yapılacak olumsuz değişikliği dengeler … (Kemal Okur: Avrupa Kadın Sözleşmesi iptali gibi)
Türkiye'nin Rusya'yla olan söz gelimi 10 birimlik uzaklaşmanın arttırılıp 12 birime çıkarılması, eğitimde haremlik selamlık uygulamasına geçilmesini dengeler, vb. vb.… (Kemal Okur: Yazar, Batı bunlara göz yumar demek istiyor….)
Sonuçta, Batı ile bağların onarılması AKP rejiminin laiklik karşıtlığında ciddi frenler gerektireceği düşünülmemelidir. Yunanistan'la ilişkiler, Doğu Akdeniz, Ege, Kıbrıs… Bunlar al gülüm ver gülüm idare edilmesi (çözülmesi değil) görece kolay sorunlardır.
Daha zor ve önemli olan sorunlar ise Suriye ve Rusya ile olan ilişkiler ve "Kürt sorunudur." ABD/NATO eksenine yakınlaşma sürerken bu konularda da birtakım yollar denenecektir.
BUGÜNKÜ DÜNYADA TÜRKİYE DE HİÇBİR HAKİM SİYASİ GÜÇ ZATEN ABD/BATI İLE ARAYA MESAFE KOYAMAZ
"İplerin kopması", "Batıya rest", "Avrasya tercihi", vb. bunlar zaten boş temelsiz şeylerdi, bugün daha fazla öyledir…
SOSYALİST SOL BU YENİ DURUMDAN NE GÖREV ÇIKARMALI?
Eğer yukarıda özetlemeye çalıştığımız yöneliş doğru ise bu durumun sola yansımaları hakkında neler söylenebilir?
Bu başlıkta bir "tehlikeden" bir de temelsiz bir beklentiden söz edeceğiz.
LİBERAL DÜŞMANA KARŞI UYANIKLIK
Tehlike: Türkiye'de liberal çevre, her şeye rağmen sol üzerindeki bozucu etkilerini sürdürmektedir. Bir bakıma Hacivat'a benzeyen bu çevre, yaşadığı itibarsızlaşmanın ardından "Yar bana bir eğlence medet" demiştir ve şimdi bu eğlenceyi Ukrayna kriziyle tırmanan saflaşmada bulduğunu düşünmektedir.
Yeni dönemde bugün yaptığı gibi, ama daha fazla NATO'culuk yapacaktır. Kuşkusuz bunu "demokrasi" ve "özgürlükler" adına yapacaktır. Liberaller bir zamanlar "pozitivist", "oryantalist", "batı merkezli", vb. bulduğu değerleri solun önüne koyup sahtekarca "Hadi bakalım, safını seç" diyecektir…
BUGÜN SOSYALİST VE KOMÜNİST PARTİLER ANTİ-EMPERYALİZM YAPARAK SAFLARINI BÜYÜTEMEZ
Sosyalistler açısından temelsiz beklenti: Türkiye'de solun 1960'lı yıllarda yakaladığı dalgada anti-emperyalizmin ve NATO karşıtlığının önemli payı inkâr edilemez. Ne var ki bu anti-emperyalizmin 1950'li yılların histerik NATO yanlılığına bir tepki olduğunu, Kıbrıs sorunu ve askeri üsler gibi olgulara dayandığını da kabul etmek gerekir.
Emperyalizmin ve onun örgütlerinin Türkiye'ye dayatacağı gündemlerde kesin ve ikirciksiz karşı tutum alma dışında, yeni bir sol yükselişin en başta emperyalizm ve NATO karşıtlığından beslenmesi günümüz koşullarında mümkün görünmemektedir.