Hakkımızda Sosyalist Birlik (Marksist)
MDD Hareketi'ne Parti ismi olarak önerim Sosyalist Halk Partisi
Programda bir giriş veya önsöz kısmı olmalı, Partinin tarihçesi ve ortaya çıkış nedenleri ve özgün ve farklı yanlarını içeren önemli bazı mesajlar verilmeli…
Program İçin Önsöz Önerim
İster iç mücadele ister yabancı güçlere karşı mücadele biçimini alsın yazılı tarih, sınıflı toplumlar ve sınıf mücadeleleri tarihidir. Ve genellikle bir sınıflı toplumun yükseliş dönemi sona erdiğinde toplumdaki sınıf karşıtlıkları uzlaşmaz karakter kazanır ve toplumdaki sınıf mücadeleleri şiddetlenir. (Engels) Fakat, sınıf hakimiyeti ve sınıf mücadelesi mutlak değildir, aksine bizler, işçi sınıfı (ücretli emek) ve tüm insanların kurtuluşu idealiyle sınıfların, sınıf ayrıcalıklarının, sınıf mücadelelerinin ve her türden sömürünün ortadan kalktığı sınıfsız toplum nihai amacı etrafında bir araya geldik.
Ülkemiz sosyalistleri, devrimci sendikacıları ve işçi sınıfı partileri arasındaki geçmiş bölünme ve çatışmaları geride bırakarak, geleceğe ve ileriye bakan bir vizyonla, farklılıkları zenginlik olarak değerlendirerek aynı parti çatısı altında birleştik ve aynı şekilde farklı sosyalist partilerin yollarını ve politik hedeflerini birleştirmesi ve eşgüdümlü çabalar verilmesi yaklaşımıyla yeni bir yol, yeni bir dönemi açmayı görev olarak benimsedik.
İçinde farklı kanat ve siyasi eğilimlerin bulunacağı, bunların hukukunun ve özerkliğinin parti hukuku ile sıkı bir şekilde korunduğu, üyelerin hak ve ödevlerinin net bir biçimde tanımlanıp, hayata geçirildiği, patriarkal liderlik geleneğinin aşılarak, tanımlanmış ve kurallı bir parti içi demokratik siyasi yaşamın hayata geçirildiği, demokrasi ile merkeziyetçiliğin, çoğulcu tutum ile olası azami siyasi eylem birliğinin sağlandığı çağdaş bir parti modelini inşa etmeyi benimsedik.
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim…, yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim… Yaşamak; bir ağaç gibi tek ve hür, Ve bir orman gibi kardeşçesine, Bu hasret bizim !
Türkiyemizin 19. yüzyılın ortalarından itibaren gelişen zengin sol ve sosyalist birikimine ve sosyalizm davasına katkıda bulunan tüm politik partiler ve liderlerimizin, sendikacılarımızın, devrimci işçilerimizin isimsiz militanların sosyalizm davasına katkılarına, ayrımsız bir biçimde sahip çıkıyoruz. Aynı zamanda emperyalizmin boyunduruğuna ve despotik rejime karşı modern bir toplum ve gençleşmiş ve başı dik bir ulus inşası özlemi için mücadele eden yurtsever ve ilerici Partilerin ve şahsiyetlerin reform ve devrim mücadelelerine; Mustafa Kemal ve silah arkadaşları önderliğinde zafere ulaştırılan, işçi ve çiftçilerimizin temel gücünü oluşturduğu ulusal kurtuluş savaşı ve cumhuriyet devrimine ve ardından süren çağdaş bir ekonomi ve çağdaş bir toplum oluşturma çabalarına sahip çıkıyoruz. Cumhuriyet döneminde de emperyalizme, feodalizme, işbirlikçi kapitalizme ve bu gerici güçlere dayanan zorba hükümetlere karşı mücadeleler durmadı. Bu mücadelelerde çeşitli milliyetlerden birçok yurtsever, demokrat parti ve şahsiyetler yılmaz mücadeleler sürdürdüler, sosyalist güçlerle dayanışma içinde oldular, bunların ilerici çabalarına da ayrımsız bir biçimde sahip çıkıyoruz.
Geçtiğimiz yüzyılın ve 21. yüzyıl sosyalizm inşa deneyimleri, yüksek düzeyde gelişkin bir kapitalizmin içinden doğmayan bir sosyalizmin uzun bir tarihi bir dönem boyunca, sınıfsız sosyalist/komünist toplumun eşiğinde yaşayacağını ve bu topluma geçişin uzun bir tarihi dönemi, maddi ve manevi çok yönlü sosyalizm inşa mücadelelerini ve kapsamlı sosyalist demokrasi ve sosyalist hukukun egemenliğini inşa ile geçen uzun bir hazırlık dönemini kapsayacağını kanıtladı. Bu nedenle bugüne değin yaşanmış ve sürmekte olan sosyalizm inşa çabaları henüz Marks ve Engels'in tanımladığı gerçek sosyalist/komünist toplum aşamasına erişemediler.
Bununla birlikte, büyük sosyalist Ekim Devrimi ile birlikte pratik bir gerçeklik haline gelen sosyalizm inşa deneyimleri büyük kazanımlar ve derslerle dolu bir birikimi bizlere miras bıraktı. Bizler Sovyetler Birliği ve çeşitli Avrupa ülkelerinde sosyalizmin inşasında yaşanan tıkanıklık ve geriye savrulmaların, tüm sosyalizm inşa mücadelelerine son vermediğini, en az beş-altı ülkede bu çabaların komünist ve işçi partilerin önderliğinde parlak başarılarla sürdürüldüğünü görüyoruz, tarih Marks ve Engels'in teorik öngörüsünü kanıtlıyor: kapitalizmin çöküşü ve sosyalizmin onun yerini alması kaçınılmazdır.
Dünya ölçeğinde kapitalizm ile sosyalizm arasında ve emperyalizm ile anti-emperyalizm arasında mücadeleler sürüyor ve iktidardaki ve muhalefetteki sosyalist akım gün geçtikçe toparlanıyor, olgunlaşıyor ve bu mücadelelere önderlik ediyor. Dünyanın tüm ülkelerinde işçi sınıfının safları yeni unsurlarla genişliyor ve işçi sınıfının bilinci ve mücadele kapasitesi derinleşiyor. Aşağıdaki programda teyit edildiği gibi, içinde bulunduğumuz dönemde hem ülkemizde hem de dünya ölçeğinde parlak bir gelecek önümüzde duruyor.
Madde 1. Günümüzde Dünya ve Türkiye'nin Büyük Dönüşüm Zorunluluğu
Dünya Ölçeğinde Tarihsel Yol Ayrımı
İnsanlık çağlar boyunca, daha iyi bir yaşam, refah ve kalıcı barış özlemi doğrultusunda mücadeleler yürüttü. Tüm bunların elde edilmesi ve korunması için kalkınmanın sağlanması merkezi önemdedir. Fakat, savaş ve çatışmalar asla son bulmadı. Savaş ve çatışmaların yanı sıra, doğal afetler, bulaşıcı hastalıklar, ekolojik felaketler, beslenme ve suya erişim sorunları insanlık için tarifsiz acılar yaratmaya devam ediyor. Bu sorun ve felaketler görülmedik ölçüde yaygınlaştı ve çoğaldı. Diğer yandan internet ve bilişim ve iletişim teknolojilerinin yardımı ile, büyük veri, bulut teknolojisi, kuantum uyduları ve yapay zeka gibi teknolojilerle, dünya insanlarının arasındaki bağlantılar tarihte asla yaşanmamış olan bir düzeye ulaştı. Aynı dünyada yaşayan hepimizin kaderi ve geleceği giderek artan bir biçimde iç içe geçmiş bulunuyor. Böylece bugün insanlık tarihsel bir yol ayrımı ve iki seçenekle karşı karşıyadır. Biri, ülkelerin ve grupların güç ve hakimiyet için ve kendi dar çıkarları için vahşi rekabete, jeopolitik kavgalara, hatta silahlı savaşlara başvurması, bu yol felaketleri çağırmak anlamına geliyor. Diğeri, zamanın ruhuna uygun davranmak ve mevcut tehditlere ve sorunlara karşı küresel ölçekte işbirliği için ayağa kalkmak, ve mücadele etmek, bu ikinci yol bizler için insanlığın ortaklaşa paylaştığı kader topluluğu idealimizi gerçekleştirmek açısından elverişli koşullar sağlayacak.
Sosyalizm idealimizin bugünkü somut ifadesi olan insanlığın ortaklaşa paylaştığı kader topluluğu, her şeyden önce dünya ölçeğinde ve ülkelerde yoksulluğun tarihe gömülmesi ve ortaklaşa paylaşılan refahı içeriyor. Dünyada ezilen güney ülkeleri ile bir avuç zengin kapitalist ülke arasındaki kalkınma uçurumu muazzam boyuta ulaştı. Bu olumsuz durum dünyada maddi üretimde ve teknolojik gelişme alanında sağlanan başarılar ile derin bir karşıtlık oluşturuyor. Aşırı yoksulluk, açlık, işsizlik alabildiğine yaygınlaşmış, birçok ülkede halklar ağır yaşam koşullarına mahkum edilmiştir. Halkların onurlu bir yaşam, geçim, refah talebi, ülkelerin kalkınma ve yeni teknolojilere erişim talebi gerçekleşmek zorundadır ve bu talep geri döndürülemez bir trend haline gelmiştir.
Başta ABD olmak üzere bir avuç güçlü ve tepeden tırnağa silahlı mali sermaye devleti ve batılı küreselleşmiş mali sermaye ağına sahip olan sınıf hala bu talebin karşısında duruyor.
İkincisi, insanların, halkların ve dünyadaki ülkelerin ezici bir çoğunluğu korkusuz yaşayacakları kalıcı bir barış dünyası ve güvenlik talep ediyor. Savaşların ve tek yanlı kuvvet ve silahlanma politikalarına dayalı hegemonya arayışının son bulması için mücadeleler, hiçbir zaman durmadı ve bu mücadele geri döndürülemez genel bir trend haline gelmiştir.
Tüm halklar ve ülkeler aynı dünyayı paylaşıyor, bir diğerinin ve komşusunun ulusal güvenliğini ihlal etme bahasına yürütülen şoven güvenlik ve "ulusal çıkar" arayışları hala halklar ve ülkeler için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Başta ABD olmak üzere çeşitli batılı güçler, kendilerinin hakim olduğu eski hegemonik dünya düzenini devam ettirmek için NATO ve benzeri bölgesel askeri ittifaklar ve dünyanın çeşitli bölgelerinde kurdukları askeri işbirliği antlaşmaları ile silaha, kuvvete ve cepheleşme politikalarına dayalı eski güvenlik pratiklerinde ısrar ediyorlar ve yakın müttefiklerini silahlandırıyorlar.
Üçüncüsü, halklar ve insanlar çevre ve ekolojinin korunduğu, doğal-ekolojik dengesizliklerin onarıldığı yeşil, temiz bir dünya talep ediyor. Sadece bugünkü nesilleri değil aynı zamanda gelecekteki nesilleri de düşünmeliyiz. Kar dürtüsünü merkeze koyan kapitalist gelişme yolu doğal ekolojik krizlere yol açıyor, insan ile doğa arasındaki uyum bozulduğu gibi, doğal kaynaklar yağmalanıyor ve insanın yaşadığı ve beslendiği doğal ortam büyük tehdit altına giriyor. Bununla birlikte gelişen iklim krizi ve karbon salınımı dünya halkları ve ülkelerinin bu sorunlarla işbirliği içinde mücadele etmesini gerekli kılıyor. Doğal ekolojiye ve onun gelişme yasalarına saygı duymalı, onu bilimsel yollarla telafi etmeli, ekolojik sistemdeki ve çevre ile ilgili birikmiş sorunları ve yaraları sarmalı, doğa ve insan arasında daha rasyonel bir uyum sağlamalı ve yaşanabilir bir dünya için mücadele etmeliyiz.
Dünyamız Umutla Dolu: Değişim ve İlerleme Güçleri Büyüyor
2008 küresel ekonomik krizden bu yana, kapitalizmin karizması sönüm yaşıyor, neoliberal ekonomik politikalara karşı güçlü bir eleştiri ve mücadele dalgası yükseliyor. Neoliberalizmin merkezi olan Batılı büyük güçler ve bu ülkelerde hakim konumda mali sermaye sınıfı henüz neoliberalizmin yerini dolduracak bir ekonomik düzenlemeyi başarabilmiş değil, COVID-19 salgını dünya ölçeğinde kapitalist ekonomik krizi daha da derinleştirdi. Dünyanın tüm bölgelerinde işçiler, sendikacılar ve geniş halk kitleleri ayakta. Kapitalizmin Merkez ülkeleri ekonomik krizin yükünü gelişmekte olan ülkelere yıkmak için ekonomik baskıları arttırıyor, bu durum gelişmekte olan ülkeler arasında dayanışma ve birlik eğilimini daha da güçlendiriyor.
Kapitalist küreselleşme yarattığı ciddi sorunlarla giderek daha fazla eleştiri ve muhalefet ile karşı karşıya. Başta Çin ve Vietnam dahil olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin bir bölümü küreselleşmenin getirdiği ekonomik dezavantajları önleyen siyasi ve ekonomik tedbirlerle ve kendi ekonomik avantajlarını doğru bir biçimde kullanarak, sosyo-ekonomik kalkınmada büyük atılımlar sağlıyor. Böylece dünya ekonomik güç dengelerinde gelişmekte olan ülkeler lehine büyük bir değişim ortaya çıktı. Bugün dünya milli gelirinin %50'si gelişmekte olan ülkeler tarafından sağlanmakta, önde gelen gelişmekte olan ülkeler dünya ekonomisinin büyümesinin itici gücü haline geldiler. Batılı G7 ülkeleri artık dünya ekonomisindeki düzenlemeleri tek başlarına yapma gücünü yitirmiş, ve gelişmekte olan ülkeleri karar süreçlerine katmak zorunda kalmışlardır, Rusya bu forumda gelişmekte olan ülkelerin yanında yer almakta ve yeni bir güç birliği ortaya çıkmaktadır.
Brezilya, Rusya, Hindistan Çin ve Güney Afrika'nın birlikte oluşturduğu BRICS ekonomik ve teknolojik işbirliği örgütü Batının ekonomik hegemonyasını büyük ölçüde kısıtlıyor ve tüm ülkeler için örnek bir eşitlikçi ekonomik işbirliği modeli sunuyor.
Bu önemli değişim başta ABD olmak üzere Batılı büyük kapitalist güçleri ve hakim mali sermaye sınıflarını ticarette ve yatırımlarda korumacılığa yöneltiyor, bunlar içinde küreselleşmeyi tersine çevirme eğilimi güçlendi ve mali sermayenin bir bölümü çıkarlarını yeni popülizmi teşvik ederek korumaya çalışıyor. Neoliberal ideolojik-siyasi akım zayıflarken, yeni popülizm akımı onun yerini doldurmaya çalışıyor. Amerika'daki Cumhuriyetçi Parti ve Trump bu akımın başını çekiyor, fakat diğer birçok ülkede Merkeze yakın partiler de bu yeni gelişen popülist akımın etkisi ve basıncı altına girmiş durumda. İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden beklenmedik ayrılması mali sermaye giderek daha fazla güçlenen bu yeni popülist akımın bir ürünü olarak ortaya çıktı.
Komünist Partisi önderliğindeki Çin 2012'den bu yana sosyalizmin inşasında yeni bir döneme girdi. Bu yeni dönemi ortaya çıkaran Çin'in ekonomi ve teknoloji alanında yaptığı büyük atılım ve Çin'in dünya diplomasisinde oynadığı rolün büyük ölçüde artışıdır. Kapitalizmin merkezlerinde ortaya çıkan korumacılığa ve kriz koşullarına karşın Çin hem diplomatik hem de ekonomik alanda dünyaya—ihracat/ithalat ve yatırımlarda daha fazla açılıyor ve kapitalizmin krizini fırsata çevirmek için kaslarını geriyor. Bunun ilk ifadesi 2013 yılında Yeni İpek Yolu projesinin başlatılmasıdır. Bu kapsamlı proje gelişmiş kapitalist Batıda artan korumacılık ve gelişmekte olan ülkelerin aşağıya itilmesi çabalarına karşı düşünülmüş bir projedir. Çin Yeni İpek Yolu projesi yoluyla gelişmekte olan ülkelerle ekonomik, ticari ve yatırım ilişkilerini geliştirerek bu ülkelerin ekonomik kalkınmasını hızlandırmalarına katkıda bulunmaya, kalkınmayı paylaşma felsefesi ile bu ülkelerin dünya ekonomisinde ağırlıklarını güçlendirmeyi hedefliyor. Bu ekonomik projenin başarılması gelişmekte olan ülkelerin dünya siyasetinde daha fazla söz sahibi olmasını getirecek ve Batı hegemonyasını daha fazla sınırlayacaktır.
Rusya, Putin yönetiminde ABD ve Batılı güçlerin Rusya'yı boyun eğdirme kendi bağımsız yolunda ilerlemeden vazgeçirme çabalarına karşı büyük bir direniş gösterdi ve yeniden büyük bir dünya gücü olma doğrultusunda kaslarını gerdi. Çin ile sınır sorunlarını çözerek büyük bir işbirliğinin temellerini attı, Çin ile birlikte Şangay İşbirliği Örgütü'nün kuruluşuna önderlik ederek, Asya'da dünyanın en büyük güvenlik işbirliği örgütünün kurulmasına ön ayak oldu. Birleşmiş Milletler'in barış yanlısı ve hegemonyacılığa karşı ilkelerini ayakta tutan Şangay İşbirliği Örgütü son olarak komşu İran'ın üyelik sürecini başlatması ile birlikte dünyanın en geniş nüfuslu işbirliği örgütüdür. Bu örgütün dünyada hegemonyacılığa karşı büyük bir darbe vurduğu ve tüm gelişmekte olan ülkelere büyük bir güç verdiği açıktır. Böylece, dünyada cepheleşme ve hegemonya yanlısı saldırgan NATO'nun ayağının altındaki toprak kaymakta ve NATO'nun varlık gerekçesi sorgulanmaya başlanmaktadır.
Böylece, ABD önderliğindeki tek kutuplu dünya yerini çok kutuplu bir dünyaya bırakıyor. Bu durum gelişmekte olan ülkelerin barış, kalkınma ve hegemonyacılığa karşı mücadeleleri açısından büyük olanak ve fırsatlar yaratıyor. Çin, Vietnam, Kuzey Kore, Küba ve Laos, kuruluşundan itibaren 204 üyeli G77 örgütünün doğal üyeleri olarak Kabul edilmiş ve bu örgüt gelişmekte olan ülkelerin hegemonyacılığa karşı bağımsızlık ve kalkınma çabalarının en güçlü dayanışma örgütü haline gelmiştir. Gelişmekte olan ülkeler Afrika, Latin Amerika'da ekonomik çıkarlarını korumak, kalkınma, güvenlik ve siyaset alanında işbirliğini güçlendirmek amacıyla birleşmişlerdir, Arap ülkeleri, İslam Ülkeleri, Doğu Asya bölgesi ülkeleri aynı yolu izliyorlar, böylece hegemonyacılığa ve emperyalizme karşı saflar genişliyor, bu ülkelerin aralarındaki ekonomik işbirliği mali sermayenin hakimiyetini sınırlıyor, gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasını teşvik ediyor ve dünya ölçeğinde barış güçleri büyüyor.
Tüm bu ülkeler, Filistin sorununda, sosyalist Küba'ya ve 21. Yüzyıl sosyalizmini benimseyen Venezuela'ya karşı uygulanan emperyalist müdahale ve ambargo politikalarına karşı güçlü bir direniş gösteriyorlar.
Bu dünya koşullarında ABD'nin yeni bir dünya savaşının fitilini ateşlemesi, kendi ayağına kurşun sıkmak olacaktır, ABD ve Batılı güçlerin eski hegemonik güçleri bulunmuyor, emperyalizm ve hegemonyacılık her geçen gün daha fazla eleştiri ve muhalefet ile karşılaşıyor, ABD ve onu izleyen güçler dünyada ortaya çıkan ilerici trendlere, tarihin akış yönüne ve yeni dünya dengelerinin koşullarına boyun eğmek zorunda kalacaktır. ABD ve onu izleyen bir avuç Batılı güçlerin bugün estirdiği soğuk savaş rüzgarları, küstah ve saldırgan tutumlar onlara karşı nefret ve mücadeleyi daha da büyütüyor, onlara karşı daha geniş güçleri birleştiriyor. Avrupalı büyük güçler ve Avrupa Birliği büyük bir iç mücadele yaşıyor, bu güçler yeni bir yol ayrımı karşısında: ya ABD'nin izinden gidecekler ya da dünyada esen ilerici reformla yani yeni ve daha adil bir dünya talep eden güçlerle yakınlaşma doğrultusunda adım atacaklar. Bu arada ABD ve AB'yi aynı kefeye koymaktan ve eşit ölçüde tehlikeli görmekten kaçınmak daha doğru olacaktır.
Sosyalist Akımların, Sendikal Hareketin ve İşçi Sınıfı Hareketinin Yıldızı Parlıyor
Dünyada öne çıkan bu güçlü trendler ve kapitalizmin yaşadığı ciddi sorunlar tüm dünyada sosyalist akımların, sendikal hareketin ve işçi sınıfı hareketinin yeniden güçlü akımlar olarak sahne almasının koşullarını güçlendiriyor. Sosyalist akımlar sendikal hareketler ve İşçi Sınıfı Hareketleri tarihi yenilginin yaralarını sararak düşüncelerinde, pratiklerinde ve eylemlerinde yeni ilerleme ve aşamalar kaydediyorlar. Sosyalist akımlar giderek çeşitleniyor ve aralarında işbirliğini güçlendirmek ve bölünmeleri aşmak istiyorlar. Dünyadaki sosyalist partiler ve sendikalar son 13 yılda üye sayılarını büyük ölçüde arttırdılar. Latin Amerika'da hegemonyacılığa karşı direnen güçlü bir sosyalist dalga Küba dostu bir çizgide gelişme temposunu sürdürüyor, birçok ülkede sosyalist hükümetler işbaşına geliyor. Afrika ve Arap ulusal sosyalizmi yeniden canlanma belirtileri gösteriyor.
Afrika'nın öncü ülkesi Güney Afrika Cumhuriyeti'nde iktidar ortağı olan komünist partisi ulusal demokratik devrimin tamamlanması ve sosyalizm yolunun açılması için çabalarını daha da derinleştiriyor. Belarus'daki ve Rusya'daki komünist partiler sosyalizmin kazanımlarını korumak ve yeniden sosyalist yolu açmak için işçi ve halk kitlelerini Batılı güçlere karşı yurtsever halk cephelerinde birleştiriyor.
Dünyadaki tüm sosyalist akımlar içinde sosyalizmi inşa çabasında ısrar eden ülkelere destek ve dayanışma giderek daha fazla güçleniyor, bu ülkelerdeki sosyalizm inşa pratiklerini daha yakından izliyorlar. Sadece işçi sınıfı içinde değil, akademisyenler arasında da sosyalist düşünceler daha fazla destek görüyor ve Akademik sosyalist akımlar büyük forumlarda yan yana gelerek, sosyalist düşünce ve pratiğin yenilenmesine büyük katkılarda bulunuyor.
Avrupa Sol partisi dünyadaki en büyük uluslararası sosyalist parti olarak Avrupa sorunlarında büyük bir rol oynuyor, hegemonyacılığı, emperyalizmi, militarizmi, kapitalizmi ve çevre sorunlarını eleştirerek işçi sınıfı ve halk içinde sosyalist idealleri yaşatıyor ve mevcut kapitalist topluma karşı reform seçenekleri sunarak halk içinde güç topluyor.
Reform ve Değişimin Tıkandığı Koşullarda Devrimlerden Kaçınılamaz
Görüldüğü gibi bugün dünyamızda devrimler kadar sarsıcı büyük değişimler ve reformlar devam ediyor, başlı başına Rusya'yı gelişmekte olan ülkeleri —çeşitli biçimlerde— destekleme tutumlarına çeken değişim, Çin dahil gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisinde başat güç haline gelmeleri ve dünya siyasetinde giderek daha fazla söz sahibi olmaları, sosyalist Çin'in komünist partisi önderliğinde kendi devrimci tarihine ve geleneklerine bağlı kalarak başardığı büyük ekonomik ve teknolojik atılım devrim değerinde olan büyük değişimin somut örnekleridir. Dünya ülkelerinin büyük çoğunluğa hala kapitalist gelişme yolunu izlemekte olmalarına karşın dünyadaki eski hegemonik düzenin değişmesini emperyalizmin, hegemonyacılığın ve savaşların olmadığı her ülkenin kalkınma hakkına erişimde fırsat eşitliğine sahip olduğu daha adil bir dünya özlemi ile safları sıklaştırıyor.
Bütün bunlar dünyada daha uzun bir tarihi dönem boyunca kapitalizm ve sosyalizmin yan yana yaşayacağını, kapitalizmin kendi varoluşunu ayakta tutmak için ve bu varoluşun temeli olan bilim ve teknoloji dahil kapitalist üretici güçleri geliştirmek için, dünya ekonomisinde önderliğini korumak ve eski hegemonik konumunu korumak için kapsamlı çabalar içinde bulunacağını ortaya koyuyor. Bizim zihinlerimizde çökmüş olan kapitalizm gerçek yaşamda varoluş direncini sürdürmek için son çöküş anına kadar reformlarda ısrar edecektir, üretim ilişkilerinde ve toplumsal yaşamda dönüşümler ve düzenlemeler içine girecektir, bu reformlar onu kendi içinde büyük değişimlere zorlayacak, onu her geçen gün sosyalizme daha fazla yaklaştıracak ve kendi nihai çöküşünü engelleyemeyecektir.
Biz Türkiye'nin sosyalistleri çağın trendleri ışığında hareket ederek zamanın ruhuna ayak uydurmalı, dalga dalga ilerleyerek ülkede sosyalist akımları birleştirmeli, sendikal hareketleri ve işçi sınıfı hareketlerini güçlendirmeli ve bu hareketlerin önder politik çekirdeği haline gelmek için daha fazla çaba sarfetmeliyiz, bu yolla ülke siyasetinde ağırlığımızı arttırmalı, daima her sorunda işçi sınıfı ve halkın yanında olmada ısrar etmeli, bağımsız inisiyatifimizi korumalı aynı zamanda halkın anti-emperyalist birleşik cephesini inşa etmeli, böylece Türkiye hakim sınıflarını Batıcı NATO'cu ulusal teslimiyetçi çizgiden çıkmaya zorlayarak dünyadaki büyük değişim dalgasına ayak uydurmasını teşvik etmeli ve ülkenin barışçı kalkınma ve büyüme yolundan sapmasına karşı mücadele etmeliyiz.
Türkiye Toplumu ve Türkiye Devrimi
Türkiye'nin tarihsel değişimi: Sancılı reformlarla yarı-feodal toplum kapitalist topluma dönüştü
Ekonomik temel ve üstyapıda büyük değişimler ve ilerlemeler gerçekleşti
Ücretli emek ve sermaye çelişmesi temel sosyal ilişki haline geldi…
Türkiye'nin tarihini uzun bir dönem boyunca devletin kumanda tepesini çelişkili bir ittifak içinde kontrol eden iki sınıf belirledi: birincisi, devletin sağladığı ekonomik ayrıcalıklar ve devletin siyasi himayesi ve emperyalizmin desteği ile büyüyen işbirlikçi büyük burjuvazi. Bugün bunlar TÜSİAD içinde örgütlü… İkincisi askeri-bürokratik sınıf, bu sınıf toplumsal gücünü a) kapitalizmin, burjuvazi ve işçi sınıfının zayıflığından b) cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren inşa edilen sözde (pseudo) kapitalist daha doğrusu burjuva-bürokratik nitelikli ekonomik sistemden almıştı. Başlangıç düzeyde sermaye birikimini ve kapitalist temelin inşasına katkı sağlayan bu ekonomik sistemin dayandığı devlet bankaları ve diğer kamu sermayeli şirketler gereken rasyonel reformlara tabi tutulmayınca, giderek köhneleşti ve 1970lerin sonunda oluşan neoliberal ekonomik dalga ile birlikte IMF ve Dünya Bankasına boyun eğen bu iki sınıfın onayı ile işbirlikçi büyük burjuvazi ve yabancı şirketlere peşkeş çekildi. 12 Eylül açık askeri rejim koşullarında ekonomik sistemin yönetimi büyük ölçüde adım adım neoliberal mekanizmaları benimseyen işbirlikçi büyük burjuvazi tarafından ele geçirildi, hala askeri-bürokratik sınıfın kontrolü altında kalan banka ve şirketler (Merkez bankası dahil) aşağı-yukarı neoliberal ekonomik modelin asıl çıkar öznesi olan uluslararası mali sermeye ve onun ülke içindeki uzantısı olan işbirlikçi büyük burjuvazinin talep ettiği bir biçimde işletilmeye başlandı. Emperyalist siyasi ve askeri boyunduruğun toplumsal dayanağı olan, uzun bir tarihi dönem boyunca koruma altına büyüyen ve palazlanan işbirlikçi büyük burjuvazi ekonominin can damarlarını kontrol altına aldı. Bu sınıf uluslararası mali sermeyenin organik bir parçası haline geldi ve ülke üzerindeki Batılı mali sermaye boyunduruğunun organik ortağı haline geldi…
Orta Burjuvazinin Devletin Kumanda Tepesini Ele Geçirmesi
Küreselleşmenin sağladığı olanaklarla güçlenen, safları genişleyen ve siyasi bilincini yükselten orta burjuvazi ülkenin ekonomik ve siyasi yaşamında belirleyici roller oynamaya başladı. Bu sınıf hükümetin ve devlet bankalarının teşviki ile daha da palazlandı ve devlet iktidarında başat güç haline geldi. Bu sınıf en sonunda yukarıdaki iki sınıftan birini tarih sahnesinden silerek ve diğerini alt ederek devlet iktidarının kumanda tepesini ele geçirdi.
Bu bölüm şimdilik yetişmedi.
Genel Öneriler ve Değişiklik Önerileri
Kadın eş başkan veya kadın genel başkan yardımcısı veya kadın başkan veya erkek başkan yardımcısı ve olanaklar ölçüsünde içinde tüm organlarda aynı (kadın yöneticisi) ilkesinin uygulanması. Kadın yöneticilerin sağlanması için özel bir kadın parti okulunun kurulması.
Kürtlerin durumu ele alınmalı, bu önemli bir eksiklik. Bugün Kürt sorunu yoktur diyen partiler AKP, MHP ve Vatan Partisi, ve diğer muhafazakar partiler… Türkiye'nin en ulusalcı sosyalist partisi (Kıvılcımlı geleneği) bile Kürtlerle ilgili sorunlara bir bölüm ayırmış (2000 vuruş harf) Bkz ek.
Programda Sosyalizmin İnşasının Detaylarına Girmemek daha uygun olur daha çok asgari program yani demokratik devrim üzerine odaklanmalıyız.
Programda sosyalizmin inşası ile ilgili detaylı teorik tartışmalar ve görüşler yerine, demokratik devrim sürecinin yolunu aydınlatan ve demokratik halk iktidarının gerçekleştireceği somut değişimlere odaklanan bir yazım olmalı; örneğin kobiler ne olacak, milli burjuva ekonomiye karşı tutum, aile mülkiyetine dayalı esnaf ve ticaret erbabının ekonomik dönüşümü, zengin köylü ekonomisi, küçük üreticiler ekonomisinin durumu… Ele alınmalı… Bu öneri doğrultusunda Madde 5 yeniden yazılmalı sosyalizmin inşası ile ilgili detaylı teorik tartışmalar ve görüşler ve felsefi yaklaşımlar programın çeşitli maddelerine dağılmış çıkarılmalı…
Örnek: Sınıflar olduğu müddetçe sınıf mücadelesi devam eder. Sosyalizm aşamasında sınıflar hala var olduğu için sınıf mücadelesi de kaçınılmaz olarak sürecektir. Bu mücadele iki sınıf, iki yol, iki çizgi arasındaki mücadeledir. Elbette iktidarın emekçi sınıfların elinde olması bu mücadeleyi, diğer sınıflı toplumlardaki mücadelelerden daha farklı kılar. Ama mücadelenin sağlıklı bir şekilde sınıfsız toplum hedefine ulaştırılması, bu mücadelenin İşçi sınıfı ile Burjuvazi, Bilimsel Sosyalizm ile Revizyonizm, Sosyalizm ile Kapitalizm arasındaki mücadele olduğunun bilince çıkarılması ile mümkündür. Üretim araçlarının halkın mülkiyetine dönüştürülmesinin esas olarak tamamlanmasından sonra da, sınıflar, sınıf çelişkileri ve sınıf mücadeleleri ortadan kalkmaz; Kapitalizme geri dönüş tehlikesi hala vardır. Bu tehlike devlet ve Parti içinde varlığını hala sürdüren kapitalist yolculardan gelir. Revizyonizm, Bilimsel Sosyalizmin bir türü değil, bu kapitalist yolcular sınıfının ideolojisidir. Devrim, yalnız emekçi halka çaresizlik ve acı veren bu sömürü ve baskı düzeninin son bulması için değil, emekçilerin kendilerinin de değişmesi ve geleceği kuracak ileri insan birikiminin oluşması için de gereklidir. Milli Devrimci Parti, bu devrimci bakış açısıyla, toplumun bütün birimlerinde iktidarı döne döne fethetmeleri ve iktidarın sosyalist devrimci karakterinin derinleşmesi için emekçi kitleleri seferber eder ve devrimcileştirir. Milli Devrimci Parti, emekçilerin siyasal, kültürel ve manevi yönlerden alabildiğine gelişerek toplumumuzun her alanda ilerlemesine önderlik edecek öncüler haline gelmeleri ve böylece emekçi halkın bütün kitlesiyle seçkinleşmesi ve sonuç olarak öncü ile kitle arasındaki farkın kalkması için çalışır.
Madde 2 Amaç: İnsanlığın Büyük Uyum Dünyası ve Madde 3 Eylem Kılavuzu: Bilimsel Sosyalizm
Bu iki madde birleştirilmeli önerimiz: Sosyalist Halk Partisi Türkiye'nin ulusal (milli) demokratik devrim ve sosyalizm davasının önder çekirdeğidir, bağrında işçi sınıfı, çiftçiler, devrimci küçük burjuvazi, devrimci aydınlar ve gençliğin en gelişkin kesimlerini birleştirir. Sosyalist Halk Partisi, Marksizmi eylem kılavuzu olarak alır. Marksizm insan toplumlarının tarihi gelişmesi üzerine olan yasaları gün ışığına çıkarmaktadır. Onun temel çıkış noktaları ve dayanakları doğrudur ve tüm canlılığını sürdürmektedir. Türkiye sosyalistlerinin en yüksek ideali ve tutkuları olan sınıfsız, sömürüsüz, devletsiz, savaşsız dünya ve toplum—büyük uyum dünyası—sadece sosyalizmin ve sosyalist toplumun tamamen geliştiği ve olgunlaştığı koşullarda gerçekleşebilir. Türkiye sosyalistleri Marksizmin temel çıkış noktalarına bağlı kaldıkları ve Türkiye'nin özgün koşullarına uygun yolu izledikleri ve Türkiye halkını kendi kaderlerini ellerine almaya yöneltebildikleri takdirde sosyalizme giden tek bir zincirin (sürecin) ardışık halkaları olan ulusal (Milli) demokratik devrim ve sosyalizm davasını nihai zaferle taçlandıracaklardır.
Madde 2 Eylem Kılavuzu: Bilimsel Sosyalizm
Milli Devrimci Parti'nin mücadelesine, insanlığın toplumsal eylem ve düşünce mirasından beslenen Bilimsel Sosyalist Teori yol gösterir.
Cem: Bilimsel sosyalizm, insanlığın toplumsal eylem ve düşünce mirasından beslenmez. Bilimsel sosyalizmin doğrudan birinci el teorik düşün kaynakları 18. Yüzyılın büyük Fransız filozofları ve 19. Yüzyılın başarında ortaya çıkan Fransız ütopik sosyalizmidir. Bu akımın derin kökleri kapitalizmin çelişmelerinin açığa çıkması yani maddi ekonomik olgulardadır (Engels). Dünyada hiçbir parti böyle bir tanım getirmiyor. Sadece bilimsel sosyalizm ile devrim veya sosyalizm inşası başarılamaz, taslaktaki bu tanımda Marksist ekonomi politik ve Marksist felsefe (diyalektik materyalizm ve tarihsel materyalizm) dışlanmış oluyor. Bilimsel sosyalizm Marksizmin üç ana bileşeninden biridir. Taslaktaki bu ifade Marksizmin organik bütünlüğünü parçalıyor. Mao Zedung bilimsel sosyalizmi Marksizmin bir parçası olarak görerek şöyle tanımladı: Mao Zedung Lenin ile uyumlu olarak Marksizmi şöyle tanımladı: Marksizmin veya Marksizm-Leninizm'in 3 bileşenini şöyle açıkladı: "Marksist-Leninist felsefe, Marksist-Leninist ekonomi ve Marksist-Leninist devrim teorisi (Bilimsel Sosyalizm), bu üç bileşen birbirinden ayrılamaz yani bunlar Marksizm-Leninizmin üç organik bileşen parçası olarak kavranmalıdır." (ÇKP Merkez Komitesi Tarihi Yayınlar Araştırma Merkezi Yayını, 1999, s. 5.).
Madde 2 Amaç: İnsanlığın Büyük Uyum Dünyası ve Madde 3 Eylem Kılavuzu: Bilimsel Sosyalizm
Bu iki madde partinin nitelikleri ve partinin ideolojisi ile ilgili. MDD veya sosyalizme geçiş sorununun bu maddede ele alınması doğru değil. MDD veya sosyalizme geçiş sorunu Türkiye toplumu ve Türkiye Devrimi başlığı altında daha kapsamlı bir biçimde ele alınmalı: demokratik devrimin amacı, içeriği, hedef aldığı sınıflar, izleyeceği yol, kuracağı devlet biçimi, devrimin temel itici güçleri, milli burjuvaziye karşı tutum vb., bu bölümde ele alınmalı.
Örneğin bu kapsamlı bölüm içinde (Türkiye toplumu ve Türkiye Devrimi) şu türden bir paragraf da olmalı: "Türkiye toplumunun bugünkü aşamada gereksinim duyduğu büyük devrimci değişim sosyalist devrim değil, bir ulusal demokratik devrimdir. Bugünkü Türkiye toplumunun yukarıdaki nitelikleri, Marks ve Engels'in tanımladığı sosyalist topluma geçiş sürecinin en az 4 aşamada gerçekleşmesini zorunlu kılmaktadır: önümüzdeki birinci adım partimiz önderliğinde halkı seferber ederek ABD ve Batının emperyalist boyunduruğunu, işbirlikçi kapitalizmi ve toplumdaki yarı-feodal kalıntıları alt edecek demokratik devrimi zafere ulaştırmak, eski devleti alaşağı ederek, proletarya diktatörlüğünün bir biçimi olan halkın demokratik diktatörlüğü siyasi sistemini kurmaktır; ikinci adımda demokratik devrimin zaferinden sonra işçi sınıfı önderliğinde birleştirdiğimiz halk sınıflarına dayanarak kamu mülkiyetinin hakim ve devlet sektörünün önder konumda bulunduğu, tarımda ve sanayide özel sektöre, girişimciliğe ve yerli kapitalizme alan açan bir ekonomik temel üzerinde ilerdeki sosyalist dönüşümlerin maddi ve düşünsel koşullarını hazırlayıp olgunlaştırmak, ikinci aşama sosyalizmin inşasının ilk başlangıç adımlarını atma aşamasıdır ; üçüncü adımda maddi ve sosyal koşullar olgunlaştığında yine halk sınıflarına dayanarak, ekonomik altyapı ve üst yapılarda sosyalizme doğru ilerleme açısından engel oluşturan bazı kapitalist ekonomik unsurları dönüştürülecek ve üretimin geniş çaplı toplumsallaşmasını ve sosyalist ekonomik temeli daha da güçlendiren reformlar yapılacaktır; dördüncü aşama sosyalist topluma geçişten önceki son aşama ve en uzun sürecek aşama olacaktır: bu aşamada üçüncü aşamanın sağladığı ekonomik temel üzerinde ve üstyapının ideolojik alanlarında sağlanan sosyalist önderlik ve gelişkin sosyalist demokrasi temelinde sosyalizmin kapsamlı ve çok yönlü inşası gerçekleştirilecek adım adım sosyalist topluma ilerlenecektir (bu son aşama bugün Çin Vietnam ve Küba'nın içinde bulunduğu aşamadır.) Özetle halkın demokratik diktatörlüğünün kurulması ile birlikte başlatılan dönüşümlerin özü –yeni demokratik toplumun inşası da dahil olmak üzere– Lenin'in Rusya için önerdiği bir biçimde "dolaylı yoldan" sosyalizmin inşasını kapsayan uzun süreli ve aşamalarla ilerleyen bir sosyalizm inşa sürecidir. Dolaylı yoldan sosyalizmi inşa süreci aynı zamanda ülkeyi kapitalist olmayan yola sokmak ve kapitalizmi adım adım aşma yoluna girmektir, bu anlamda dolaylı yoldan sosyalizmi inşa süreci kapitalizmi inkar eden adım adım aşma sürecidir. Dördüncü aşamadaki bu sosyalizm inşa süreci dünya proletaryası önderliğinde dünya çapında sosyalizmin genel dalgası ile birleşerek dünya çapında kapitalizmi devirmedikçe Marx ve Engels'in öngördüğü komünizmin birinci aşaması olan sosyalist topluma geçemez ve Türkiye sosyalizmin kapitalizm üzerinde nihai zaferinin sağlandığı sınıfsız ve sömürüsüz dünya sosyalist toplumunun bir parçası haline gelemez.
Kısa tartışma: Marx'ın Almanya için önerdiği (Mart 1850) sürekli devrim veya arasız devrim teorisi veya Lenin'e atfedilen kesintisiz devrim görüşü, devrimde ve sosyalizmin inşasında gerekli ara aşamaları reddeden bir görüş değildir.
Marx'ın bu görüşten kastı işçi sınıfının Almanya'da kapitalizmin tam olgunlaşmasını beklemeden inisiyatif alması yani demokratik devrime önderlik yoluyla iktidarı ele alması ve Almanya'yı kapitalist gelişme yolundan çıkarması ve sosyalist gelişme yoluna sokmasıdır. Bu anlamda arasız devrimler teorisi idealist bir görüştür ve Lenin de de olmayan bir görüştür. CHP'nin ideolojisi ile bağlantılı arasız devrimler görüşü, hilafetin kaldırılması, şapka ve kıyafet devrimi, tekke ve zaviyelerin kapatılması ve Latin alfabesi devrimi ve benzerleri gibi devlet ve hukuk zoruna dayanan ARASIZ devrimlerdir.
1994 yılındaki İşçi Partisi 3. Genel Kongre Raporunda kabul edilen Teorik Miras adlı metinde "arasız devrimler" sözcüğü yerine "aşamalı ve kesintisiz devrim" kavramı kullanılmış ve "20.yüzyılda demokratik devrim talepleri ile sosyalist devrim taleplerinin iç içe geçtiğinden" bahsedilmiş fakat bu görüşün altı doldurulamamış, bunun yerine yazıda tekrar tekrar aşamalara vurgu yapılmış. Kanımızca bu konularda teorik bir kafa karışıklığı olduğu görülüyor.
Madde 4. İdeolojik Bağımsızlık: Milli Devrimci Parti, üyelerini ideolojik ve örgütsel bağımsızlık ruhuyla eğitir. Kendi yolunu kendi çizer. Teorisini, programını ve siyasetlerini kendisi oluşturur. Başka bir ülke ve başka bir parti tarafından yönetilmeyi kesinlikle reddeder.
Bu maddeye gerek yok, burada yazılanlar her partide olması gereken doğal bir ilke… Türkiye ve dünyada bugün bu ilkeye aykırı hareket eden bir parti yok.
Madde 6. En geniş güçlerle birleşmek: Milli Devrimci Parti, her somut durumda Türkiye Devriminin baş düşmanı olan güce karşı birleşilebilecek en geniş güçlerle birleşme perspektifi ile hareket eder. Aynı şekilde devrimin düşmanı olan güçler arasındaki çelişmelerden de sonuna kadar yararlanır.
6. maddenin yerine Birleşik Cephe fikrini koymalı, Birleşik Cephe çalışmasının içeriğini tanımlamalı ve Birleşik Cephe inşasını programda vurgulamak gerekir. Parti inşası ve Birleşik Cephe İnşası devrim güçlerini büyütmede vazgeçemeyeceğimiz iki temel yüklenimdir. Bu ikisi başarılmadan devrim olanaksız. Partide mutlaka Merkez Komitesine bağlı bir birleşik cephe çalışması bölümü olmalı ve tüm il ve ilçe örgütlerinde bu görevi üstlenecek komisyon veya komiteler olmalı.
Tartışma: Eşsiz Türk Devrimi Mirası Meselesi
Bilimsel sosyalizmin… bu teorik birikimini Türkiye'nin gerçeklerine uygular. Hareket noktamız Türkiye'nin gerçekleridir. Milli Devrimci Parti, mücadelesine yol gösterecek Bilimsel Sosyalist Teori'nin inşasında Türk Devrimi'nin eşsiz mirasına özel önem verir. Milletimizin emperyalizme karşı büyük mücadelesi, Cumhuriyet Devrimimiz ve İşçi sınıfımızın yüzyıllık mücadele birikimi en büyük esin kaynağımızdır. Milli devrimci iktidarı gerçekleştirme ve arasız devrimlerle sosyalizme yürümede dayanacağımız tarihsel miras budur. Milli Devrimci Parti, hedefine ulaşmak için verdiği mücadelede; Türkiye'nin 150 yıllık bağımsızlık ve demokratik devrimini başarmak için verdiği mücadelelere dayanır. Demokratik Halk Devrimi'nin başarmanın ve sosyalizme ilerlemenin şartı bu tarihsel birikime dayanmaktır.
Programın çeşitli maddelerinde tekrarlanan bu görüşlerde sorunlar var. Birincisi, Mao'nun ok ve hedef benzetmesi ile yaklaşırsak, Türkiye devrimi hedef, Marksizmin teorik sisteminin hakikatleri ise oktur. Mao'nun dediği gibi oku hedefe yollamak için Marksizmi evrensel doğrularını doğru bir biçimde Türkiye devrimi ile birleştirmemiz, yani Marksizmi Türkiyelieştirmemiz, ve Türkiye'nin Marksizmini teorik ve pratik çabalar içinde derinleştirmemiz gerekir. Marksizmin bir parçası olan bilimsel sosyalizm devrimin yolunu aydınlatmak için yeterli değildir, bunu başarmak için en azından Marksist felsefe ve Marksist ekonomi politiğe ve daha fazla bilimlere gerek vardır.
İkincisi, devrim için esin kaynağımızı Türkiye'deki devrimci ve ilerici miras yani geçmiş tarih ile sınırlamayız, veya geçmiş yüzyıldaki devrimlerin mirası ile sınırlayamayız. Asıl esin kaynağımız içinde yaşadığımız bugünkü çağdaş dünyadaki devrimci değişimlerdir, ve Marksizmin dünya ölçeğinde bugün yol gösterdiği ve başardığı devrimci değişimlerdir. Mao Ekim Devrimi'nin top seslerinin Çin'e Marksizmi getirdiğini yazmıştır. Bugünkü dünyada sosyalist partilerin Marksizmi işçi ve halk hareketleri ile birleştirmede ve devrimleri ilerletmede ve sosyalizmi inşada gösterdiği başarılardır.
Milli Devrimci Parti, mücadelesine yol gösterecek Bilimsel Sosyalist Teori'nin inşasında Türk Devrimi'nin eşsiz mirasına özel önem verir.
Bilimsel sosyalizmin teorisinin inşası cümlesi teorik inşa ile ilgili bir ifade, Türkiye'nin ulusal gerçekliğine uygun bir bilimsel sosyalizmin inşası aslında hem dünya ve hem de Türkiye'deki doğruluğu kanıtlanmış sosyalist teorilerin ve pratiklerin incelenmesi ve araştırılması ile başarılabilir. Diğer bir deyişle Türkiye'nin ulusal gerçekliğine uygun bir bilimsel sosyalizmin inşası Marksizmin evrensel doğrularını Türkiye toplumunun incelenmesine ve Türkiye devriminin gelişme yasalarını kavrama amacına dönük araştırma ve pratik faaliyetler içinde gerçekleştirilebilir. Türk devriminin eşsiz mirasını incelemek ve araştırmak Türkiye toplumunun gelişim tarihini ve Türkiye'deki başlıca geçmiş siyasi akımları bunlara Marksizmin projektörünü tutarak inceleme yapmanın kapsamı içindedir. Türk devriminin eşsiz mirasını Türkiye toplumunun dününü, bugününü ve gelecekteki yönelimini daha iyi anlamak için incelemeliyiz.
8. Milli Devrimci İktidar
Türkiye gelişmekte olan bir dünya ülkesidir ve emperyalist kapitalist dünya sistemi içinde ezilmekte ve sömürülmektedir. Bağrında Ortaçağ kalıntıları barındırmaktadır.
Bu maddedeki görüşler, Türkiye ile ilgili bir bölüm içinde daha detaylı bir şekilde ele alınmalı Türkiye'nin son 40 yıl içinde yaşadığı ekonomik, siyasi ve sosyal değişim ve devlet sistemi analizi yapılmalı. Türkiye'de işbirlikçi bağımlı kapitalizmin temel ve başat üretim biçimi haline geldiğini ve diğer tüm üretim biçimlerini kendisine tabi kıldığını ortaya koymalıyız. Yarı-feodal toplumun altyapıdaki ve üstyapıdaki kalıntılarını ve etkilerini daha net bir biçimde koymalıyız.
II. MİLLİ DEVRİMCİ PARTİ'NİN İKTİDARINDA DEVLET YAPILANMASI
- Milli Devrimci İktidar
Bu maddede ciddi sorunlar var: hangi sınıflar devlet iktidarını paylaşacak? Milli burjuvazi iktidarda yer alacak mı ?
Milli devrimci iktidar, bugünkü ikili yönetim sistemine son verecek; valilik ve kaymakamlık gibi merkezden tayin edilen ve merkeze karşı sorumlu olan bürokratlar yönetimindeki merkezi idare kurumlarını kaldıracak, yönetimi, köy ve mahallelerden ülke çapındaki merkeze kadar tek bir halk meclisleri ve halk yönetimleri sisteminde birleştirecektir.
Bu yazımda ciddi sorunlar var… devlet demokratik-merkeziyetçilik ilkesine göre örgütlenmeli en önemli iktidar merkezi halk meclisi olmalı bu halk meclisini bir birleşik cephe danışma organı tamamlamalı… Merkezi halk meclisine bağlı bir merkezi hükümet (bakanlar kurulu) olmalı ve devlet (memur) kadrolarının yönetimi merkezi hükümetin kontrolü altında olmalı.
Devlet ekonomisi sektörünü ve devlet mülkiyetindeki şirketleri yöneten ve onların kadrolarını belirleyen merkezi bir hükümet organı olmalı… Devlet işlerinde partinin önderliği ilkesi vurgulanmalı. 7 veya 8 bölgede bölgesel halk meclisleri ve illerde kurulan halk meclisleri ve birleşik cephe meclisleri yönetim ve kalkınma etkinliğini güçlendirir.
Diğer bir sorun Cumhuriyet kazanımlarının ele alınışı ile ilgili.
Milli Devrimci Parti; Sultanlığın ve Halifeliğin kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması; şeyhliğin, ağalığın, reisliğin yasal planda kaldırılması, Latin harflerinin kabulü; laiklik ve dilde demokratikleşme gibi Milli Kurtuluş Savaşı'nın ve Cumhuriyet Devrimi'nin bağımsızlık, devrim ve aydınlanma yönündeki bütün kazanımlarının bugün artık yeniden hayata geçirilmesi gerektiği bilinciyle hareket eder. Günün görevi bütün bu kazanımların emekçi halk lehine daha da geliştirilmesidir.
Devrimci iktidar tartışılırken bugünkü güncel mücadele görevlerini araya sokmak doğru değil. Ayrıca bu reformlar (harf devrimi, kıyafet devrimi, dindar muhafazakar kesime yaklaşım) büyük ölçüde toplumun geniş bir kesiminde yerleşmiş durumda … farklı sınıfların, farklı çıkarların olduğu bir burjuva toplumunda modern yaşam tarzı, din ve laiklik konusunda düşünce ve kültür planında farklılıkların olması doğal. Çeşitli siyasi güçler bu farklılıklardan güç devşirmeye ve güçlerini korumaya ve siyasal mücadelede araç olarak kullanmaya çalışıyorlar. Bunu Türkiye bölümünde yeniden yazıp, tartışabiliriz. Ayrıca tarikatlar, dini cemaatler, Alevi cemaatleri, ve mason örgütlenmeleri de ele alınabilir… Dilde demokratikleşme ile ne kastedildiği açık değil…
Madde 9. İktidar Halk Meclislerine: Bugün Türkiye'ye kabul ettirilmeye çalışılan Başkanlık Sistemi, Türkiye'nin 150 yıllık demokratik devrim mücadelesinin kazanımlarına terstir. Türkiye'nin ihtiyacı, en küçük birimden ülke geneline kadar güçlendirilmiş meclis sistemidir.
Başkanlık sistemini devrimci halk iktidarını bölümü içinde tartışmak doğru değil; bu Türkiye bölümünde ele alınabilir. Güçlendirilmiş meclis sloganı CHP ve İYİ partinin güncel sloganı bu sloganı program metnine sıkıştırmak doğru değil. Başkanlık sistemi 10 yıllık bir geçmişe sahip ve referandumla onaylandı… Türkiye'nin sınıfsal ve siyasal yapısında büyük bir alt üst oluş veya büyük bir dış müdahale olmaksızın Başkanlık Sistemi ayakta kalacaktır.
II. MİLLİ DEVRİMCİ PARTİ'NİN İKTİDARINDA DEVLET YAPILANMASI
Madde 15. Cumhurbaşkanlığı Sistemi:Cumhurbaşkanlığı sistemi, Türkiye'nin 150 yıldan bu yana yürüttüğü bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinin kazanımlarından vazgeçmek anlamına gelmektedir. Türkiyemizin ihtiyaçlarına uygun değildir. Çözüm güçlendirilmiş meclis sistemidir.
Bu görüş programda gerekli gereksiz birkaç yere sıkıştırılmış, bu güncel taleplerle ilgili bir mesele belki bir güncel talep olarak konulabilir, bence daha doğrusu bu seçim propagandasının bir başlığı olabilir. Buradaki güçlendirilmiş meclis CHP ve İYİ Parti'nin sloganı bu cümlenin altı doldurulmazsa yanlış anlaşılabilir.
Madde 82. Demokratik, Barışçı ve Evrensel Bir Kültür
Milli Devrimci Parti, toplum hayatında sorunları zor kullanarak çözen ve şiddeti kutsayan eski kültürün bütün temelleriyle tasfiyesi ve halk içinde barışçı, insana saygılı ve şiddeti hor gören bir sosyalist kültürün yayılması için çalışır……. Parti bağnaz milliyetçi kültürün karşısına, ülkemizin tarihsel derinliklerinden ve yana çeşitli kavimlerin katkılarıyla zenginleşmiş kültür kaynaklarımızı arayan, koruyan, o kaynaklardan beslenen demokratik, insansever ve evrensel bir kültür politikasıyla çıkar.
Bu maddede geleneksel Türk kültürü ve ulusal kültür yok … Evrensel kültür veya dünya kültürü diye bir şey yok, bu nerden çıktı ? Dünyada baskın olan Batı kültürü ve birçok başka etnik ulusal ve bölgesel kültürler var…… Türkiye'nin İslami mirası ve Osmanlı düşünce mirası ayrıca sanat ve edebiyat mirası yok…
Madde 83. Emekçi Ahlakı
Milli devrimci Parti, kurulduğu günden başlayarak ve iktidar olduğu dönemde, … çalışkanlığı, paylaşma mutluluğunu, insan ve doğa sevgisini, hoşgörüyü, barışı temel alan sosyalist ahlakın ve sosyalist değerlerin yayılması ve kök salması için çalışır. Maddenin Başlığı sosyalist ahlak ve değerler olmalı. Maddede yazılanlar, başlıkla uyumlu değil, sosyalist değerler arasında, yurtseverlik demokrasi, adalet, hukukun egemenliği, diğerlerinin haklarına saygı, eşitlik, özgürlük, dostluk, sadakat gibi önemli değerler yok….
Madde 5:Milli devrimci iktidar, Kapsamlı bir "Kültür Devrimi" ile Cumhuriyet Devrimimizin yarım kalan Aydınlanmasını tamamlar. Burada kültür devrimi neden tırnak içine alınmış anlaşılmıyor…
EK 1
KÜRT MESELESİ- Halkın Kurtuluş Partisi
Devlet, bugüne dek bu meseleyi yok saydı. Fakat problemler biz onları yok saymakla, görmezlikten gelmekle yok ya da görülmez olmazlar. Onlar çözülünceye kadar var olmaya devam ederler. Bu mesele şöyle ya da böyle çözülecektir. Bu bizim meselemizdir. Türklerin ve Kürtlerin meselesidir. Elbirliğiyle biz çözersek, istediğimiz doğrultuda çözeriz. Fakat başkaları, yani Batılılar çözerse kuşkusuz kendi aşağılık emperyalist çıkarları doğrultusunda çözeceklerdir. Türkiye'yi en az üç parçaya bölmek isteyeceklerdir… Bütün Batılı Emperyalist ziyaretçilerin, başta Diyarbakır olmak üzere Bölge illerini tabanı yanmış itler gibi dolaşmalarının ve sözde Kürt dostu görünmelerinin sebebi budur. Emperyalistler artık bu meseleyi, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı öncesinde olduğu gibi yeniden ellerine almışlardır. Bunu göremeyen kördür, her türden siyasi bilinçten yoksun bir zavallıdır. Meydan onlara bırakılırsa, işin sonunun nereye varacağı da aslında görünmektedir. En azından biz gerçek devrimciler bunu görebilmekteyiz. Peki Ne yapmalıyız? Sorunun çözümü çok açık ve kesin biçimde 1933'te (bundan 72 yıl önce) ortaya konmuştur, Hikmet Kıvılcımlı tarafından. Bu çözüm, Türklerin ve Kürtlerin eşitçe, özgürce ve kardeşçe yer aldığı Demokratik Halk İktidarıdır. Türkler ve Kürtler için biricik onurlu ve gerçekçi çözüm budur. Bunun dışındaki bütün yollar parçalanmaya götürür. Batılı Emperyalist çakalların değirmenine su taşır. Daha doğrusu meseleyi onların ellerine teslim eder… Bunu görmek gerek. Türkiye'nin bu meseleyi çözümsüz bırakmakta hiçbir kazancı yoktur. Bugüne dek olmamıştır. Bundan sonra da olamaz. Oysa kaybedeceği pek çok şey vardır. Bu meseleyi Kıvılcımlı'nın öngördüğü şekilde kardeşçe çözmemizde ise kazanacağımız pek çok şey vardır. Türkiye o zaman bugünkünden en az bin kez daha güçlenecek ve hiçbir emperyalist saldırganın ele geçiremeyeceği, sarsamayacağı çelikten sağlam ve yüksek dağlardan sarp bir kale olacaktır. Kurtuluş Partisi, bu kalenin kurulması için gereken mücadeleyi yapacaktır. Biz 1933'ten beri bunu savunduk, savunmaya da devam edeceğiz. Çünkü Türklerin de Kürtlerin de gerçek çıkarı buradadır. Önderimiz Hikmet Kıvılcımlı'nın dediği gibi, "Vatan aşkını söylemekten korkar hale gelmektense, ölmek daha iyidir."