Hakkımızda Sosyalist Birlik (Marksist)
Kürt Ulusunun Tarihsel Gelişimi
Kemal Okur
Kürt ulusunun oluşumu uzun bir tarihsel süreç izlemiştir. Bir ulus olarak Kürtlerin Ortadoğu'daki varlığı tartışılmaz bir gerçek olmasına rağmen Kürt ulusu ile ilgili tam bir tarihi yazın elimizde bulunmamaktadır. Encyclopedia of Kurdistan'da (Kürdistan Ansiklopedisi), Kürt tarihinin yeniden inşasının iki ana nedenden dolayı çok zor olduğu söylenir: Birincisi, Kürt ulusu ve tarihinin bir "başlangıcı"nın olmamasıdır – Kürtlerin kökeni belirsizliğini korumaktadır; İkincisi, Kürtler tarafından yazılmış belgelerin eksikliği ve resmî kayıtların çoğunlukla bölgedeki hakim yabancılar tarafından oluşturulmuş olmasıdır. Ancak Kürtler binlerce yıldır Kürdistan'da ikâmet etmiş, insanlık tarihinde ve Ortadoğu'daki çok sayıda ulusu kapsayan uluslar ailesi içinde önemli bir rol oynamıştır. Bu gerçek genellikle kabul edilmektedir. Kürt ulusal tarihinin gelişim aşamaları net sınırlardan yoksundur. Genel anlamda, son dönemde Körfez Savaşları, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı ile Müslümanlaştırmayı içeren birçok gösterge referans olarak kullanılabilir.
Tarih öncesi dönem (yaklaşık MÖ 10000 – 4000)
Kürdistan bölgesi insan uygarlığının en eski beşiklerinden biridir. Bu bölgede yapılan arkeolojik kazılar sayesinde arkeologlar bölgenin, Mezopotamya uygarlığından (MÖ 4000) yaklaşık 7 bin yıl önce insanlık tarihinin en eski uygarlığına şahitlik ettiğini bulmuşlardır. 2010 yılında Çek arkeologlar insanlık tarihinin en eski yerleşim yeri kalıntılarını gün yüzüne çıkarmıştır.
Antik Eski Çağ Dönemi (MÖ 4000'den 7. yüzyıla)
MÖ 6000'den önce Kürdistan'daki Van gölü civarına yerleşen Hurriler, bu bölgenin ilk sakinleri olabilir ve MÖ 14. yüzyılda en parlak devrini yaşayan Mitanni Krallığı'nı (MÖ 1550 – MÖ 1308) kurmuşlardır. MÖ 2500 dolaylarında, Sami aşiretlinden olan Akadlar, Mezopotamya'ya girerek Sümer Krallığı'nın kuzeyine ve Asurluların güneybatı bölgesine yerleşip bu bölgede Akad Krallığı'nı kurdular (MÖ 2371 – MÖ 2230). Bu Krallık, çok kısa bir süre varlığını sürdürmüş ve Gutiler tarafından yaklaşık MÖ 2191'de yıkılmıştır. Orta Zagros bölgesinde yaşayan Gutiler, MÖ 2150'de Mezopotamya ovasında hüküm sürmüş ve yaklaşık bir yüzyıl boyunca bölgede egemen olacak Guti Krallığı'nı (Guti Hanedanlığı olarak da bilinen) kurmuşlardır. MÖ 2050'de Üçüncü Ur Hanedanlığı, Guti'lerin egemenliğine son vermiş ve Güney Mezopotamya'yı birleştirmiştir. Asurlular, MÖ 2500 civarında bu bölgeye taşınmış ve sonrasında gitgide gelişmişlerdir. Asurlular, Musul'dan sadece bir nehirle ayrılan Ninova kentini büyük Asur İmparatorluğu'nun başkenti olarak kurmuşlar ve bin yılı aşkın bir süre boyunca bu bölgeye hakim olmuşlardır. Kürtler, MÖ 850'de Aryan kültürünün başlangıcının göstergesi olan Hint-Avrupa dilini konuşmaya başlamışlardır. MÖ 615'te ortaya çıkan Med Krallığı (MÖ 7. yüzyıl dolaylarında kurulan), Asur İmparatorluğu'na ait Arrapkha'yı (şimdiki Kerkük'ü) işgal etmiştir. Akabinde, MÖ 612'de Yeni-Babil Krallığı ile birlikte Ninova'yı fethetti ve böylece güçlü Asur İmparatorluğu çöktü. Hint-Avrupa dilini konuşan Medler, Orta Asya kabilelerinde yaşayan göçebe bir halktı ve İran platosunun fethinden sonra Med İmparatorluğu'nu kurdular. Topraklarını Basra Körfezi'nin kuzeyine ve Anadolu'nun doğusuna kadar genişleterek azami büyüklüğe ulaşmışlardır. MÖ 550'de Kiros, Medlere karşı ayaklanıp isyan etti ve Med İmparatorluğu'nu yıkıp Pers İmparatorluğu'nu kurdu. (MÖ 550 – MÖ 330). Kürt bölgesi, MÖ 9. yüzyıldan başlayarak Asurlular, Medler, Persler (Pers İmparatorluğu'na gönderme yaparak), Yunanlar, Partlar, Romalılar, İranlılar (Sasani Hanedanı, MS 226 – 650) tarafından art arda fethedilmiştir. Selevkos Hanedanlığı döneminde (MÖ 312-64) Kürt halkının büyük bir bölümü Batı ve Güneybatı Anadolu'da ordulara katılarak Romalılara karşı savaşmıştır. Tarihi raporlara göre binlerce Kürt, III. Antiochus'un ordusuna katıldı. 3. yüzyılın başlarında Kürtler çok şiddetli bir çatışmada Sasanilere yenildi. Daha sonrasında Sasaniler, Kürtleri Güneydoğu İran'ın Kirman ve Beluç bölgesinden çıkmaya zorladı. Genel olarak bakacak olursak, İran dillerini konuşan kabilelerin ve yerel halkın birleşiminden oluşan Kürtler, MÖ 6.-7. yüzyılda ortaya çıkmış ve bu bölgeye taşınmıştır. Daha sonra Kürdistan dağlarına dağılmışlar ve bölgenin kapalı olması nedeniyle nispeten bağımsızlık statüsü kazanmışlardır. Günümüdeki Kürtler, atalarının Medler olduğunu düşünürler. Med İmparatorluğu'nda yerliler, çeşitli tanrılara ve doğa güçlerine tapıyordu. Ayrıca tapınaklarda kutsal ateşe ve tanrılara kurban sunuyorlardı.
MÖ 7. yüzyılın ortalarında Med İmparatorluğu yönetimi altındaki Kürt bölgesinde, soylu bir şövalye ailesinde dünyaya gelen peygamber Zerdüşt, (MÖ 628-551) Zerdüştlük inancını kurdu. Zerdüştlük inancı daha sonrasında İran İmparatorluğu'nun devlet dini ve Kürtlerin büyük bir bölümünün dinine dönüştü.
Milattan Sonra 7. Yüzyılda Arap İmparatorluğu Yükselişe Geçerek Kürdistan'ı Kontrol Altına Aldı
Buna bağlı olarak da Kürtler, İslam'a inanmaya ve Müslümanlaşma dönemine girmeye başladılar, "Kürt" kelimesi de bu dönemde kullanılmaya başlandı. Kürt kelimesi, "kahraman insanlar" anlamına gelmektedir. Kürdistan kelimesi de ilk olarak 12. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Ünlü Kürt yazarlardan el-Dinaveri (828-889, "Kürtlerin Kökeni" isimli bir kitap kaleme aldı.
(Ebu Hanife Ahmed bin Davud Dinaveri veya sadece el–Dinaveri (828 – 896) gibi çalışmalarda bulunmuş Kürt kökenli bir Müslüman bilim adamı. )
Kürtlerin yaşadığı devletçikler, Arap ordularınca fethedildiği günlerde Sasanilerin boyunduruğu altındaydı ve bu devletçikler Hristiyanlığın yanı sıra Zerdüştlüğe inanıyorlardı. Arap fetihlerinden sonra İslâma inanmaya başladılar. Kuzeye doğru ilerleyişe geçen Arap birlikleri ve Kürtler, ilk kez 637 yılında karşı karşıya geldi.
641 yılında Arap orduları yarı bağımsız bir Kürt Krallığı olan Adiabene'yi (sakinlerinin daha çok Hıristiyanlığa inandığı ve merkezi Erbil yakınlarında olan krallık) işgal etti.
639-644 yıllarında Kürt halkı, Müslüman Arap ordusuna direnen Sasanileri destekledi ama bu direniş sonuçsuz kaldı. Sasani İmparatorluğu'nun çöküşüyle Kürtlerin yaşadığı devletler birer birer Arap İmparatorluğu'na teslim oldu. Arapların Kürt bölgelerini fethetmesi uzun zaman almadı ve bu süreçte çok fazla Kürt direnişiyle karşılaşılmadı. Fetihten sonra birçok Kürt krallığı, Arap imparatorluğuna saygı göstermeye devam etti. İmparatorluğun çöktüğü dönemde merkezi hükümete karşı dönem dönem Kürt isyanları oldu. 951-1174 yılları arasında Ermenistan ve Kafkasya bölgesinde hüküm sürmüş Şeddadiler ve 990-1096 yılları arasında Doğu Anadolu'da hüküm sürmüş Mervaniler, 955-1221 yılları arasında Kuzeybatı İran'daki Azerbaycan bölgesindeki Revvadiler, 959- 1015 yılları arasında Zagros dağlarının orta bölümüne yerleşmiş Hasnaviler ve Annaziler gibi Kürtlerin kontrolü altında bulunan bazı yarı özerk devletler Kürdistan bölgesinde yükselişe geçti. Bugünkü İran'ın batısının yanı sıra Mezopotamya ovasına da hakim olan Hasnaviler, Batı İran'daki Kirmanşah'a yerleştiler ve Dinaver başkent oldu. Hasnaviler, Kürt Barzikani aşireti lideri Hasanveyh bin Hüseyin tarafından kurulmuştur. Hasnaviler, Hasanveyh bin Hüseyin'in saltanatı döneminde Büveyhilerin saldırılarına başarılı bir şekilde karşı koydu. Toprakları bugünkü Kerkük, Ahvaz, Esadabad, Burucerd, İlam ve diğer bölgeleri de kaplayan Hasnaviler, Büveyhiler ile özerkliğe izin veren bir antlaşma yaptı. Diğer taraftan, Hüseyin'in ölümünden sonra oğulları birbirleri ile güç savaşına girdi ve içerde çatışmalar oldu, bu nedenle çok geçmeden Büveyhiler Hanedanlığı'na tabi oldular. 1006 yılında Hasnaviler, diğer Kürt Krallığı'na bağlı diğer bir devlet olan Annazilerle (990-1116) karşı karşıya geldi ve Kral Emir 1014 yılında savaşta öldü. Bu devlet, nihayetinde 1047 yılında Selçuklu Türkleri tarafından yıkıldı. Annazilerin toprakları, şimdiki Güneydoğu Irak'ın bazı bölgeleri ile bugünkü Batı İran'ın Dinaver, İlam ve Kirmanşah'ı kapsıyordu. Emir'in sekiz kuşağının ardından bu ülke de 1116 yılında Türkler tarafından yıkıldı. 10. yüzyılın ilk yarısında Ayşaniler (912-961) Zagros dağlarının merkez kuzey bölgesine egemen oldu. 10. yüzyılın ikinci yarısı boyunca Kürdistan bölgesinde beş önemli Kürt Krallığı olduğu söylenir: Batıda Mervaniler, doğuda Annaziler ve Hasnaviler, kuzeyde Revvadiler ve Şeddadiler'dir. 12. yüzyılın sonunda Hezarhespiler adıyla yeni bir krallık kuruldu.
12. Yüzyıl, Kürt Tarihinin En Büyük Kahramanı Olan Selahaddin Eyyubi (1138-1193)
Bu krallık, Batı İran'da Zagros Dağları'nın güneyi ile Luristan bölgesinde doğdu. Hezarhespiler, 13. yüzyılda İsfahan ile Huzistan'ı fethetti ve 14. yüzyılda ise Basra ve diğer yerleri de topraklarına katarak en parlak günlerini yaşadı. Öte yandan, 12. Yüzyıl, Kürt tarihinin en büyük kahramanı olan Selahaddin Eyyubi'ye (1138-1193) tanıklık etmiştir. Selahaddin Eyyubi'nin babası Necmeddin Eyyubi, bugünkü Kuzey Irak ve Kuzey Suriye toprakları üzerinde kurulmuş olan Zengi Hanedanlığı'na bağlı bir komutandı. Selahaddin Eyyubi yalnızca Mısır'da Şii bir krallık olan Fatımileri yenmedi, bunun yanı sıra, Haçlılara karşı ünlü savaşta Arap liderlik etti ve daha güçlü bir Sünni Hanedanlığı –Eyyubi Hanedanlığı- kurdu (1171-1250). Eyyubi Hanedanlığı'nın kurulması Mısır'ı büyük bir Sünni İslâm ailesine dönüştürdü ve Batı Asya'nın geniş bir bölgesiyle Mısır'ı birleştirdi. Eyyübi Hanedanlığı, Selahattin'in Kürt asıllı olması ve hanedanlığının Kürt bölgesini kapsayan büyük bir bölgeye hakim olmasından dolayı Kürt Krallığı olarak da adlandırılır. Salahattin Eyyübi, yalnızca çoğunluğu Kürtlerden oluşan süvari birliklerine liderlik eden Kürtlerin gurur duyduğu bir ulusal kahraman değil, aynı zamanda İslam dünyası ve Arapların da gurur duyduğu bir ulusal kahramanıdır, çünkü Salahattin Eyyübi Haçlıları yenip Kudüs'ü Hıristiyanlardan geri almıştır.
11. yüzyıldan itibaren Kürdistan, yeni bir yabancı egemenliği dönemine girdi. Orta Asya'dan gelen Selçuklu Türkleri, Batı Asya'yı işgal ederek Selçuklu Hanedanlığı'nı kurdular (Selçuklu İmparatorluğu olarak da bilinir, 1055-1157). En parlak günlerinde Selçuklu toprakları İran, Mezopotamya, Anadolu, Suriye'nin büyük bölümü (Filistin de dahil olmak üzere) ile Musul gibi Kürdistan'ın bazı bölgelerinin de dahil olduğu yerleri kapsamıştı. 1055 yılında Selçuklu İmparatorluğu Bağdat'ı ele geçirerek Büveyhi hanedanlığına (945-1055, bazı Kürtler Büveyhilerin Halife'yi kontrol eden İranlı Kürtler olduğuna inanıyor.) son verdi. MS 1150 yıllarında Selçuklu Sultanı Ahmet Sencer, başkenti Bahar olan bir Kürdistan eyaleti kurulmasını emretti. Ekbatana yakınlarında (bugünkü İran'da Hamedan) olan Bahar, Med Krallığı'nın da başkentiydi. Kürdistan eyaletinin toprakları, batıda Şehrizor ve Şengal'e, doğuda ise Hamedan, Kirmanşah ve Dinaver'e kadar ulaştı. 13. yüzyılda Kürdistan bölgesine Moğollar saldırdı. Cengiz Han'ın en büyük oğlu Ögeday'ın oğlu Güyük Han, 1246 baharında tahta geçti ancak tahta geçtikten üç yıl sonra öldü ve Cengiz Han'ın torunu Möngke (Mengü olarak bilinir) tahta geçirildi. Möngke, altıncı kardeşi olan Hülagu'ya batıya doğru hücum etmesini emretti. Hülagu, 1258'de Abbasi İmparatorluğu'nun başkenti olan Bağdat'ı, 1260 yılında da Şam'ı ele geçirdi. Daha sonrah tahta çıkan Hülagu Han, güneyde Basra Körfezi, kuzeyde Kafkasya, Hazar denizi ve Karadeniz, batıda Akdeniz, doğuda ise Amuderya (Ceyhun nehri) nehrine kadar yayılan İlhanlılar Krallığı'nı kurdu. Bugünkü Irak, İran, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan ve Türkmenistan o zamanlar doğrudan İlhanlıların kontrolü altındaydı. 1304'te Mahmud Gazan'ın ölümünden sonra kaos yaşayan İlhanlılar parçalandı ve içinden çok sayıda küçük devletçik kuruldu. Bu devletler arasında; Musul, Azerbeycan ve Irak'a hükmeden Celayir Sultanlığı (1336-1411), Herat ve Horasan'a hükmeden Serbedâriler (1245-1389) ve Kürdistan, Kirmanşah ve Fars'a egemen olan Muzafferiler vardır. İlhanlılar, Orta Asya'da başkenti Semerkant olan, Moğol Türk soylulardan gelen Timur tarafından kurulan Timur İmparatorluğu (1370-1507) tarafından yıkıldı. 1380'lerin başında Timur, Orta Asya'daki göçebe Türklerden oluşan, büyük bir yayılma başlatarak sırayla İran, Afganistan ve Mezopotamya'yı fetheden güçlü bir orduya liderlik etti. Timur'un ordusu 1389- 1395 yılları arasında Güney Kafkasya ve Ermenistan'ı fethetti, 1399'da Anadolu'yu işgal etti ve 1400 yılında da Suriye'deki Şam kentini ele geçirdi. 1402'de ordusu Ankara şehrinin kuzeydoğusunda Osmanlı İmparatorluğu birliklerini mağlup etti ve orduları tamamen yok edilen Sultan Beyazıt'ı esir aldı. Timur egemenliği altında geçen 30 yılda çok geniş topraklara yayılarak Timur İmparatorluğu kuruldu. Bu İmparatorluk güneyde Basra körfezine, kuzeyde Kafkasya, doğuda Delhi ve Seyhun nehrine ve batıda Fırat nehrine kadar genişledi. Timur'un ölümünden sonra iç kargaşa yaşandı ve birçok yerel güç merkezi otoriteden bağımsızlaştı. İran'ın batı bölgesi de Karakoyunlular ve Akkoyunlular tarafında işgal edildi. Timur İmparatorluğu 1507 de yıkıldı.
Osmanlı İmparatorluğu (1299-1922) ve İran Safevi Hanedanlığı (1502-1736) Döneminde Kürdistan İki Parçaya Ayrıldı
Osmanlı Türkleri, Orta Asya'da Amuderya (Ceyhun) nehri boyunca daha elverişli topraklara göç eden Oğuz Türklerinin Kayı boyuna mensuptu. 13. yüzyılın başlarında Orta Asya'da Moğallar istilalara başladı. Bu yüzden Ertuğrul Gazi liderliğindeki Kayı boyu, batı Anadolu'ya doğru göç etti. Selçuklu Türkleri tarafından kurulan Anadolu Selçuklu Devleti'nden bağımsızlığını ilan eden Ertuğrul Gazi'nin oğlu Osman Bey, sonrasında büyük bir yayılma hamlesi başlatan Osmanlı Beyliği'ni ve Osmanlı İmparatorluğu'nu kurdu.
Osmanlı İmparatorluğu, ilk olarak batıya doğru genişledi. Doğu Roma İmparatorluğu olarak bilinen Bizans İmparatorluğu (395-1453) yıkıldı ve 1453'te İstanbul fethedildi. Balkanlar ve Doğu Avrupa'ya doğru yayılan yerleşen Osmanlı İmparatorluğu, Kuzey Afrika'dan Batı Asya'ya kadar genişledi. Başkenti İstanbul olan Osmanlı İmparatorluğu, en parlak günlerinde Kuzey Afrika'nın Akdeniz sahillerini, Mısır'ı, Filistin'i, Arabistan'ı, Suriye'yi ve Yunan bölgelerini topraklarına kattı.
16. yüzyılda doğuya doğru atağa geçen Osmanlı, ve bu yüzyıl ortalarında Asya, Avrupa ve Afrika gibi 3 kıtada sözü geçen çok büyük bir imparatorluğa dönüştü.
Bu arada İran platosunda, I. İsmail (Şah İsmail) tarafından 1501 yılında Safevi Devleti kuruldu. Safevi devletini ismini veren kişi Safiyüddin İshak'tır (1252 – 1334). İshak, Azerbaycan'ın Erdebil bölgesinde Safevi Tarikatı'nı kurmuştur. İshak'ın soyundan gelenler nesillerce bu tarikata şeyhlik yapmış ve Şii kitleler içinde yüksek bir prestij elde etmişlerdir.
Şafiyüddin İshak'ın soyundan gelen Şah İsmail (1501-1524 yılları arasında tahta kalmıştır), 1501 yılında Akkoyunlular'ı yenip Tebriz'e geçmiş ve burada taç giyerek kendini "şah" ilan ederek Safevi Devleti'ni kurmuştur. Şah İsmail, Şiiliği devlet dini olarak ilan etmiş ve İran'ı ana akım İslam'dan oldukça farklı olan Şiiliğe geçirerek Sünni dünya (bugün Suudi Arabistan'ın başını çektiği Sünni eksen) ile uzun dönemli karşı karşıya gelişin tohumlarını atmıştır. Şah İsmail ayrıca, İran'daki Şii Kürtlerin de atasıdır.
Türk ve Sünni İslam merkezli Osmanlı İmparatorluğu ile Pers ve Şii İslam merkezli Safevi Devleti, yüzyılı aşkın bir süre Kürdistan üzerinde egemenlik kurmak üzere çok şiddetli şekilde savaştılar. Bu savaşların birçoğu, Kürdistan toprakları üzerinde oldu. Her iki taraf da dönem dönem birbirlerinin topraklarını ele geçirdi.
Osmanlı İmparatorluğu, 1514-1536 Arası Dönemde Ermenistan ile Kürdistan'ı Fethetti.
Yavuz Sultan Selim'in (saltanat dönemi 1512-1520) padişahlığı döneminde Osmanlı İmparatorluğu, çok uzun süre Safevi Devleti'nin kontrolünde bulunan Güney Kafkasya, Kürdistan ve Irak'ı ele geçirmek amacıyla seferler düzenledi. İki devlet, 1514 yılında Van Gölü'nün kuzeydoğusunda bulunan Çaldıran'da çok kanlı bir savaşa girdi. Sonuç olarak, askeri gücü ve mühimmatları ile övünen Osmanlı ordusu, Safevi süvarilerini ağır bir yenilgiye uğrattı. Daha sonra, Osmanlı askerleri, Azarbeycan ve Kürdistanın bazı yerlerini olduğu gibi, Safevi Devleti'nin başkenti olan Tebriz'i de ele geçirdi. Tarihi öneme sahip bu savaş, temelde bize Safevi Devleti'nin başarısızlığını göstermektedir. 1517 yılında Osmanlı güçleri hiçbir engelle karşılaşmadan Mekke, Medine, Mısır, Filistin ve Suriye'ye girdi. Yavuz Sultan Selim'in ordusu ilk olarak Kürdistan'a sefer düzenledi. Kürt aşiret reislerinin desteğini almak isteyen Selim, ünlü Kürt bilgin İdris-i Bitlisi'yi (1452-1520) isyancıların askere alınması ve genel af için görüşmelerde bulunmakla görevlendirdi. Böylece, savaşmadan zaferi elde etti. (Özellikle I. Selim döneminde Osmanlı siyasetinde aktif bir rol oynamıştır. Çaldıran Muharebesi'nden sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu vilâyetlerinin savaş olmaksızın Osmanlı yönetimine geçmesi için görevlendirilmiş ve bunda başarılı olmuştur. Ç.n.)
İdris-i Bitlisi, 16 yarı özerk Kürt emirliğini Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmaya ikna etti. Bu emirliklerin vergilerinin hafifletilmesine, kendi yönetimlerini kurup kendi statülerini korumalarına izin verildi. Bu emirliklerin kontrolündeki topraklar, Kürdistan bölgesinin yüzde 30'unu kaplıyordu. Bu durum 19. yüzyılın ortalarına kadar sürdü.
Kürdistan'ın diğer kalan yerleri de ilerleyen yıllarda Osmanlı İmparatorluğu tarafından kontrol edildi. Bu yerlerde, bazıları doğrudan merkezi hükümet tarafından kontrol edilen ve bazıları geleneksel aşiret kurallarıyla işleyen 20 Sancak (eyalet yönetimine eşit bölgeler) kuruldu.
Sancak bölgelerinde idari ve askeri vali olarak görev yapan Sancak Beyi, Osmanlı Devleti'nde (yalnızca Paşa statüsünün altında) üst düzey bir yöneticidir. Bazı sancak beyleri doğrudan İstanbul'a bağlıydı..
Muhteşem Süleyman (1520-1566 yılları arasında tahtta kaldı) zamanında Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika üzerine büyük bir saldırı düzenlendi. Osmanlılar 1534'te Azarbeycan, Mezopotamya, Tebriz ve Bağdat'ı ele geçirdi. Safevi Devleti, 1553'te Osmanlı İmparatorluğu'na karşı hemen karşı saldırıya geçerek bir savaş başlattı ve 1554'te Fırat nehrinin doğusunu fethetti. Her iki taraf arasında, sınır çizgisi olarak Zagros dağlarının belirlendiği bir barış anlaşması imzalandı. 1578'den itibaren, Osmanlı İmparatorluğu iç kargaşa içine düşen Safevi Devleti'ne karşı saldırıya geçti ve Batı İran'ın Kürdistan bölgesi ile Azerbaycan'ı ele geçirdi.
Dimdim Kuşatması ve Kürt Bradost Beyliği'nin Yenilgisi
1587'de Safevi Devleti'nin başına geçen Abbas, önce Osmanlı İmparatorluğu ile barış anlaşması imzaladı ve daha sonrasında gizlice gücünü artırarak, 1603 yılında yeni bir savaş açtı. O dönemde Avusturya ile savaşmakta olan Osmanlı, Safevilere karşı büyük toprak kaybına uğradı. 1609-1610 yılları arasında Abbas'ın ordusu Dimdim'i kuşattı. Urmiye gölünün batı kıyısındaki Kürt Bradost Beyliği'nin başkenti olan bu şehir, 6 ay süren kuşatma sonucu, şehri savunanların tümü öldürülerek ele geçirildi. İşgale karşı sürdürülen bu kahramanca direniş, Kürt ulusal destanlarından biri haline geldi.1612'de iki devlet arasında, yeni işgal edilen topraklar Safeviler'e kalacak şekilde barış anlaşması yapıldı. 1629'da Abbas'ın ölümünden sonra büyük torunu Sam Mirza (Şah Safi) tahta geçti. Sam Mirza döneminde Safevi Devleti çürümeye ve zayıflamaya başladı. Bu zayıflıktan yararlanan Osmanlı İmparatorluğu, 1630'da orta İran'daki Hamadan 'ı, 1635'te Tebriz ve Erivan 'ı, 1638'de ise Bağdat'ı ele geçirdi.
Kürt Uluslaşmasının Gecikmesinde Tarihi Rol Oynayan Kasr-I Şirin Barış Antlaşması (17 Mayıs 1639) ve Kürtlerin Osmanlı-Safevi Çekişmesi Arasında Kalması
Safevî Devleti, sonuçta, (17 Mayıs) 1639'da Osmanlı Devleti ile (1623-1639 Osmanlı-İran Savaşı'nı sona erdiren ve bugünkü Türkiye-İran sınırını belirleyen anlaşma- ç.n.) Kasr-ı Şirin barış antlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Bu antlaşmada Kürdistan'ın büyük kısmı Osmanlılar'a ve geriye kalan 20 bin km2'lik alan Safeviler'e bırakıldı.
Bu anlaşma Kürt milliyetçi hareketlerin yanı sıra Kürt ulusal tarihi üzerinde de çok köklü etkiler bıraktı. Bu anlaşmadan önce Kürdistan, esas olarak tek bir rejimin egemenliği altındaydı. Bundan sonra iki bölgeye ayrıldı ve bu bölünmüşlük durumu ilerleyen dönemlerde de sürdü. Kürtlerin gözünde, Kürdistan'ın Orta Doğu'nun en geri kalmış bölgesi olmasının ve Kürt uluslaşmasının gecikmesinin en önemli nedenlerinden biri, bu iki imparatorluğun Kürdistan üzerindeki hegemonya yarışıdır.
Bir yandan, Kürdistan bölgesinde uzun süre devam eden Osmanlı-Safevi çekişmesi, Kürtlere çok ağır zararlar vermiş ve savaştan yorulan Kürtlerin bu bölgede yaşamasının artık bir anlamı kalmamıştı. Öte yandan, Osmanlı İmparatorluğu'nun yükselişi Doğu'da ve Batı'da İpek Yolu'nun sürekli olarak gerilemesine neden oldu ve bu yüzden Avrupalılar ticaret için yeni bir rota bulmak zorunda kaldılar. "Coğrafi Keşifler", tarihi bir şekilde geleneksel uluslararası ticaret rotasını değiştirdi. Bu durumda, önceleri Doğu ile Batı'yı birleştiren ve hayati öneme sahip bir güzergah olan Kürdistan, sürekli bağımlı bir hale getirildi ve bu bölgede yaşayan Kürtler de gitgide "Büyük Dağlarda Yaşayan İnsanlar" olarak izole edildiler.
Türk, Arap ya da Pers devletlerinin çatısı altında yaşasalar da, ismen de olsa, merkezi hükümete bağlı kalırken, mümkün olduğunca bağımsızlıklarını korumak Kürt siyasi yaşamında her zaman kalıcı bir tema olmuştur. 16. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar Safevi ve Osmanlı devletlerinin egemenliği altında kalan Kürt yöneticileri, eskisi kadar özgür değildi. Fakat her iki imparatorluk da bu bölgeyi doğrudan yönetmiyordu. Bu yüzden Kürt emirlikleri hala bir dereceye kadar özgür ve bağımsızdı.
İki devlet birbirlerine karşı savaştıkları zamanlarda Kürtler, bağımlı oldukları tarafı değiştirdi ve her zaman kazanandan yana bir seçim yaptı. Kürtler, başlangıçta Osmanlı İmparatorluğu'na karşı koyabilmek için Safevi Devleti ile ortaklaşa hareket etti. Ancak Çaldıran Savaşı'ndan sonra birçok Kürt aşiret lideri, Osmanlı devletini destekledi. Bundan sonra, Osmanlı İmparatorluğu Hükümet Sancağı adı altında beyliğin miras yoluyla geçtiği özel bir yapı kurdu ve merkezi yerlere Yeniçeri birlikleri gönderildi.
Kürtler, Osmanlı döneminde, daha çok iki devlet arasındaki hegomonik güç savaşına bağlı olarak, yüksek bir "özerklik" statüsünden yararlandı. İranlılar, Kürtler üzerindeki kontrolü azaltıp, karşı saldırı ve savunmada Kürtleri kullanarak Osmanlılar'a ait Kürt bölgesini de her zaman topraklarına katmayı arzuladı.
Osmanlı İmparatorluğu ve Kürt Emirlikleri Arasında Uzlaşma
Kürt Bölgesinde Osmanlı Egemenliği Altında Olan 50 Kürt Tımarı ve 16 Kürt Beyliği Özerk Bir Statü Kazandılar
1514'te birçok Kürt aşiret lideri tarafından desteklenen Osmanlı İmparatorluğu, İranlıları yendi. Osmanlıların Sünni olması da ağırlıklı olarak Sünni inanca sahip Kürtler üzerinde çok etkili oldu. Osmanlı İmparatorluğu ve Kürt emirlikleri, Kürt bölgesinde Osmanlı egemenliği altında olan 50 Kürt tımarı ve 16 Kürt beyliğini eskiye nazaran daha özerk bir statüye kavuşturan yazılı olmayan bir anlaşmaya vardılar. O zamanlar Diyarbakır Vilayeti, 11 Osmanlı bölgesine, 8 Kürt bölgesine ve 5 miras yoluyla geçen tımara ayrılmıştı. Güney Kürdistan'daki güçlü Kürt aşiretleri, hiçbir zaman Osmanlı İmparatorluğu'na karşı çıkmamak ve sınırlarını değiştirmemek koşuluyla sultanlara haraç ödemedi ve kendi paralarını basarak neredeyse bağımsız bir statü kazanmışlardı.
Kürtler yaşanması çok zor ve uzak dağlarda yaşıyorlardı. Sancakları yönetenler, hükümetin yerine Kürt aşiret reisleriydi. Onlara özgürce yönetme ve iktidarı miras yoluyla ellerinde tutma imkanı verildi. Karşılığında Kürtler, özellikle İranlılara karşı, Osmanlı ordusunun yanında silahlı güçlerini organize ederek savaşa katılmak zorunda kaldılar.
Kürt devlet adamı ve tarihçi Şeref Han (1543-1603), 1596'da bugünkü Bitlis'e yerleşerek, Bitlis Emirliği ve diğer 5 Kürt Emirliği tarihinin ayrıntılarıyla anlatıldığı Şerefname adlı zamanının en önemli eserini tamamladı. 1597'de 53 yaşına geldiğinde hanlık ve hükümdarlığını oğlu Ebul Meali Şemsettin'e bırakıp Şerefname'yi yazmaya yoğunlaşmıştır.
Kürtlerin normal zamanlarda göçebe, savaş zamanlarında ise da sağlam, cesur ve sert karaktere sahip olması Osmanlı ordusunda insan kaynağı olarak çok önemliydi.
Kürt Askerlerden Oluşan Hamidiye Alayı'nın İsyanlara Karşı Görevlendirilmesi
Osmanlı padişahı II. Abdülhamit (1842-1918), 1890 yılında çalışmalarına başladığı, 1891 yılında fiilen kurduğu, Hamidiye Alayı'nın çoğunluğu Doğu Anadolu bölgesindeki Kürtlerden oluşturuldu. En kalabalık olduğu dönem 50 bin askere ulaşan bu alay, "bölgedeki göçebeleri kısıtlamak ve Kürt aşiretlerinin merkezi otoriteye sadık kalmalarını sağlamak" için görevlendirildi. Aslında, bu süvariler Kürt, Ermeni ve Süryani isyanlarına karşı görevlendirilmişti. Başlangıçta, Rusya'nın Kafkas bölgesiyle bağlantı noktaları olan Erzurum,Van ve Bitlis'e konuşlandırıldı. Hayati bir pozisyona getirilen Kürt süvarileri, birçok yeri yakıp yıktılar ve yağmaladılar, hatta insanları öldürdüler. Yerel hükümet çaresizdi ve Hamidiye Alayları bölgenin kontrolünü fiilen ele almıştı.
"Kürdistan'ın Taçsız Kralı" adını alan İbrahim Paşa, Sultan tarafından Kürt süvarilerinin komutanı olarak atandı. 31 Ağustos 1876'da tahta çıkan II. Abdülhamid, zalimliği ile biliniyordu. Ermeni ve Kürt katliamları ile imparatorluğun egemenliği altındaki azınlıkların çıkardığı isyanlara karşı kanlı bastırma politikası yürüttüğü için, kendisine "Kanlı Sultan" (ya da Kızıl Sultan) lakabı verilmiştir. Ermeniler o dönemde Osmanlı Türklerinin yaklaşık 1.5 milyon Ermeni'yi kıyımdan geçirdiğini iddia etmektedir. Fakat Türk hükümeti, böyle bir katliamın olduğunu kabul etmiyor. Avrupa Parlamentosu, ABD ve diğer batılı ülkeler, Ermeni katliamı iddiası taşıyan kararlar ile Türkiye'yi suçlamaya devam ettiler. Bu suçlamalar, Türkiye ve Batılı ülkeler arasında gerginliğe neden oldu. II. Abdülhamid, Rusya ve Batı Avrupa ile savaşması için Kürt süvarilerini gönderdi ve ayrıca Araplar, Ermeniler ve Kürtler tarafından başlatılan isyanları bastırması için Kürt silahlı güçlerini görevlendirdi.
Örneğin, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Arap isyanları ile Güney Kürdistan'daki Kürt ayaklanmalarını bastırdı.
Ermenilerin Bastırılmasında Kürtler Çok Önemli Bir Rol Oynamıştır
1894-1896 Ermeni isyanını bastırmak için Kürt savaşçılar görev aldı. II. AbdülHamid, Ermenilerle başa çıkmak için Kürt beylerini yetkilendirdi. Nisan 1997'de Sürgündeki Kürt Parlamentosu, Ermenilere ve Süryanilere karşı soykırım yapıldığını tanıdı ve Kürt süvarilerinin de Osmanlı Türk Hükümeti'nin suç ortağı olduğunu açıkladı.
Türkiye'deki Kürt özgürlük hareketi de, Kürt feodal ağalarının Osmanlı devletinin işbirlikçisi olarak Ermeni katliamında rol aldığını belirtmiştir. 2008'de Türkiye'deki Kürt partisi Demokratik Toplum Partisi, 1915 yılında gerçekleşen katliamlar yüzünden Ermenistan'dan özür diledi. Genç Türk devrimcileri (Jön Türkler), 1908 yılında iktidara geldikten sonra, Kürt süvarilerden oluşan Hamidiye Alayları'nı dağıttı. Ancak, I. Dünya Savaşı'ndan sonra bağımsızlık savaşında Kürt süvarileri de yeniden organize edildi. Bazı Kürt Hüssar aşiretleri 19. yüzyılın ikinci yarısı boyunca İran merkezi hükümetinin de egemenliğini sürdürmesinin önemli bir aracı haline geldi.
Osmanlılar gibi, Rusların Kazak süvarilerinden etkilenen İranlılar da 1878 yılında Kazakların yanı sıra, çok sayıda Kürtün de içinde yer aldığı bir Kazak askeri birliği oluşturmuştur.
DİPNOT: İbrahim Paşa (?-1908) Kürt Milan aşiretine bağlı Osmanlı'ya sadık bir paşaydı. Genç (Jön) Türklerin 1908'deki darbe girişiminde, ordusuyla sultanın hükümdarlığını desteklemiş fakat mağlup olmuştur.
Tarih (History), http://www.kurdistanica.com/?q=node/1
Çek Arkeologlar Kuzey Irak'ta Tarihin En Eski Yerleşim Yerini Keşfettiler, Henan Müzesi web sitesi (Czech Archaeologists Have Discovered the Oldest Human Settlements in Northern Iraq, Henan Museum
Website, http://www.hawh.cn:82/gate/big5/www.hawh.cn/html/20100310/373675.html).
Selevkos Hanedanlığı, Büyük İskender'in ölümünün ardından, onun komutası altında bir general olan I. Selevkos tarafından kurulmuştur. Suriye merkezli bu hanedanlık, İran ve Ermenistan bölgesine de yayılmıştır. Toprakları batıda Küçük Asya ve Mezopotamya'ya, doğuda ise Hindistan'a kadar uzanmıştır. Selevkos Hanedanlığı, Helenistik dönemin en önemli devletlerinden biridir.
Kürdistan Dosyası (The Kurdistan File), s. 18.
Bazı uzmanlara göre, "Kürt" kelimesi, ilk olarak MÖ 1000 dolaylarında Asur kaynaklarında resmi olarak yer aldı ve Asurlular Van Gölü civarında yaşayan Kürtler için "Karduklar" kelimesini kullanmıştı.
David McDowall, Kürtlerin Modern Tarihi, I. B. Tauris, 1991, s. 21. (A Modern History of the Kurds)
Richard G. Hovannisian, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermeni Sorunu, (The Armenian Question in the Ottoman Empire), 1876-1914, New York: St. Martin's Press, 1997, s. 217.
Janet Klein, Hamidiye Alayları: İmparatorluğun Sınır Boyları ve Kürt Aşiretleri (The Margins of Empire: Kurdish Militias in the Ottoman Tribal Zone), Stanford University Press, 2011, p. 87.
Sébastien de Courtois, Unutulan Soykırım: Doğu Hristiyanları, Son Ermeniler, (Forgotten Genocide: The Eastern Christians), Gorgias Press LLC, 2004, p. 138.
"Sürgündeki Kürt Parlamentosu Soykırımı Tanıdı", (Kurdish Parliament in Exile Recognizes Genocide) http://www.cilicia.com/armo10i_kurdistan.html.
"PRK/Rizgari'nin İlk Kongresindeki Deklarasyon (Kürdistan Kurtuluş Partisi) 1999", http://www.mirakweissbach.de/News/Toros Sarian/Toros Sarian.html.