Ünlü Tarihçi Dai Mucai'nin Çin'in Yolu Kitabından Bir Derleme – Cem Kızılçeç

Çin Komünist Partisi Öncesi Kurtuluş Arayışları: Muhafazakar Konfüçyüsçü Çözüm ve Topyekun Batılılaşma Çözümü


Mao'nun Gözünden İmparatorluğun Son Günleri


19.yüzyılın ortalarından itibaren Çin'in uygun gelişim yolu arayışı sürecinde etkili olan başlıca hatalı düşünce akımları

Ulusu bağımsızlığa, halkı kurtuluşa, refah ve zenginliğe kavuşturmayı amaçlayan modernleşme yolu ile Çin'e özgü gelişim yolunu keşfetme çabası, 19.yüzyılın ortalarından– yakın çağdan– itibaren Çin'in tarihsel gelişmesine yön vermiştir. Çin'in yolu, yakın çağdan bu yana, Çin halkının zorlu ve çetin arayışları, defalarca yapılan tercih ve kıyaslamalar sonucunda seçtiği modernleşme yolu ve ulusal gelişim yoludur. Bu yol, aynı zamanda ÇKP'nin halka önderlik ederek, uzun vadeli pratikler içinde adım adım geliştirdiği ve kolay elde edilmemiş olan Çin'e özgü sosyalist modernleşme yoludur.

Çin'e özgü sosyalist yol, oluşum sürecinde ve oluşmasından sonraki süreçte çeşitli yurtiçi ve yurtdışı etkenlerden etkilenmiş, hatta günümüzde dahi dünyadaki çeşitli toplumsal düşünce akımlarından ve sosyalist yol dışındaki diğer yollardan etkilenmeye devam ediyor, aynı zamanda çeşitli meydan okumalarla karşı karşıya bulunuyor. Ancak pratikte, bu tür düşünce akımları ve diğer yolların hepsinin Çin'in durumuna uygun olmadığı tarihsel gelişme tarafından kanıtlanmıştır.

"Topyekun Batılılaşma" teorisi

Son 100 yıldır, Çin'e Özgü yol ile ilgili olarak en çok tartışılan konu, "Topyekun Batılılaşma" olarak anılan sorundur. "Topyekun Batılılaşmanın" temel yaklaşımı ise Batılılardan ve Batılıların ileri teknolojilerini, ileri sistemlerini ve kültürlerini öğrenip, Batılılar gibi ileri bir toplum seviyesine ulaşmaktır. Şöyle diyebiliriz, Çin, Batı Kültürü ile temas etmesinden bu yana, sürekli Batılılardan öğrenip öğrenmeme hususunu ve Batı'dan nasıl öğrenilmesi gerektiği sorununu tartışmıştır. 1840 Afyon Savaşı'nın patlak vermesinden sonra, bu tartışma daha da ciddi bir hal almıştır.

"Topyekun Batılılaşma" düşünce akımı, hem yakın çağdan bu yana Çinli düşünürler tarafından ortaya konulan bir kültürel aşırıcılık düşünce akımı, hem de "Batılılaşma" düşüncesinin radikal bir versiyonudur. Bu düşünce akımı 19. yüzyılın sonunda yaşanan "Reform Hareketinden" kaynaklandı. "Reform Hareketi" yanlıları, ülkedeki tutucu kesimin bir türlü Batılı ülkelerin avantajlarını öğrenmeme inadına karşı ve "Öz Gelişme Hareketi'nin "Çin'in feodal sisteminin korunması temelinde Batılı ülkelerin kopya edilmesi" tutumuna karşı bir tepki olarak, "Batılı ülkelerin tümüyle kopya edilmesi" düşüncesini ortaya koydular.

Bu tepki, "Topyekun Batılılaşma" teorisinin başlangıç ifadesi ve aynı zamanda demokrasi ve hukuka dayalı çağdaş Batılı sistemin kopya edilerek, dünyadaki trendlere ayak uydurulmasından yanaydı.

1919 yılında patlak veren 4 Mayıs 1919 Devrimci Hareketi döneminde, kendisini tamamen ifade edebilen ve popülerlik kazanan "Topyekun Batılılaşma" teorisi, Batıda gerçekleştirilen modern Batı kültürünün Çin'in geleneksel kültürünün yerine koyulmasından yana idi. 1930'lu yıllarda yapılan "Çin kültürünün çıkış yolu" tartışmasında küçük bir azınlık "Topyekun Batılılaşma" önerisinde bulundu. Bazı kişiler, Çin'in "Her konuda diğer ülkelerin gerisinde kaldığını", Batı kültürünün dünya kültürünün gelişim yönü olduğunu, Çin'in de Batılılaşma yolunda yürüdüğünü, bu yolda sürekli ilerleyeceğini, yakın çağda Batılı bireyci kültürün Çin'i kurtarabileceğini savundu. Bütün bu görüşlerle "Topyekun Batılılaşma" yönteminin Çin ulusunu tehlikeden kurtarmanın tek yolu olduğu sonucuna varılmıştı.

Diğer bazı kişiler ise: "Bütün alanlarda başkalarından geri kaldığımızı, yalnızca maddi-ekonomik ve teknolojik gelişme ve siyasi sistem bakımından değil, ahlak, bilim, edebiyat, kültür, müzik, sanat ve sporlar bakımından da geri kaldığımızı itiraf etmeliyiz" diyerek, Çin devrim yapmamalı, devrim yapacak nitelikte de değil, dolayısıyla sadece evrimci bir tarzda gelişmeli, "Topyekun Batılılaşmaya çalışmalı görüşünü savundu.

70'li yılların sonundan 80'li yılların ilk yarısına kadar olan süreçte Çin'de reform ve dış dünyaya açılma politikasının uygulanmasına geçilmesinin ardından, "Topyekun Batılılaşma" düşüncesi bir kez daha ortaya çıkarak, ülkenin geleneksel kültürünün zenginleştirilmesi ve modernleştirilmesi önerisine karşı savaş açtı.

Bazı kişiler Çin'de de Batılı kapitalist ülkelerin liberal demokrasi sisteminin uygulanması görüşünü savunarak, sosyalist sistemi inkar etmeye, burjuva liberalizmini desteklemeye başladılar. Bazı kişiler ise net bir şekilde "Topyekun Batılılaşmadan" yana olduklarını belirterek, "Topyekun Batılılaşmanın" topyekun dış dünyaya açılma olarak gerçekleştirilmesi gerektiğini savundular. Çin'in kültürel gelişim bakımından dünyanın ileri kültüründen geri kaldığını, dolayısıyla topyekun dış dünyaya açılması gerektiği, Batılıların ileri kültürünün Çin'in siyaset, ekonomik, kültür, bilim ve teknoloji, eğitim başta olmak üzere tüm alanlarda etkili bir konuma gelmesi gerektiğinden yanaydılar.

Hatta bazı kişiler, Çin'in geleneksel kültürünün ülke halkının sırtındaki bin yıllık bir "yük" olduğunu, hiç bir yararı olmadığını, dolayısıyla "tamamen inkar edilmesi" gerektiğini net bir şekilde belirterek, geleneksel kültürün çoktan terk edilmesi gerektiğini, geleneksel kültürde "iyi olanı değil, sadece kötü olanı görebildiklerini", hatta Çin'in insanlık tarihindeki parlak kültürü temsil eden dört büyük icadın (pusula, kağıt yapımı, basım ve barut) "geleneksel kültüre dahil edildiği durumda bile, olumlu değil olumsuz bir katkı yaratmış olduğu görülmelidir" görüşünü ileri sürerek, bu nedenle "dünyanın yakın modern tarihinde tamamen geri kalmış" Çin'in eski durumunu değiştirmek için "topyekun ve tamamen Batılılardan öğrenmek", "topyekun dış dünyaya açılmak veya da topyekun Batılılaşmak" gerektiğini savundular.

Çin'in geleneksel kültürünü küçümseyip, Batı kültürünü öven, hatta "Topyekun Batılılaşma" ve ulusal nihilizmden yana olan bu tür düşünce akımları daha önceki çeşitli tarihsel dönemlerde geniş ölçüde yaygınlaşmıştı.

Hem 1930'lu hem de 1980'li yıllardaki "Topyekun Batılılaşma" akımlarının önemli özellikleri, topyekun dış dünyaya topyekun açılmayı önererek, tarihin eğilimi doğrultusunda sosyalizm yolunu seçmiş olan Çin'i Batı kapitalizmi yolunda ilerlemeye teşvik etmekti.

Bu dönemlerdeki "Topyekun Batılılaşma", sadece kültür alanıyla sınırlı değildi, sosyal sistem ve toplumsal gelişim yolu gibi alanları da kapsıyordu. Bu tür düşünce akımları o dönemlerde de burjuva liberalizmi olarak değerlendirilmişti, "bu bir burjuva liberalizmi arayışı, Çin'in topyekun Batılılaşması ve kapitalist yolda ilerlemesi" anlamı taşıyordu.

"Topyekun Batılılaşma" düşünce akımının Çin'de ortaya çıkışı, gelişimi ve değişiminin arkasından birçok karmaşık nedenler yer alıyordu. Bu düşünce akımı Çin'de dünya genelinde etkili olan modernleşmeci akımı, Batı merkezcilik olarak bilinen düşünce akımını ve Batı kültürünün yayılmasını büyük ölçüde teşvik etmişti.

"Topyekun Batılılaşma" bir tür aşırı ve köktenci düşünce akımıdır. Bu akımın esas niteliği dünyada tek bir üstün gelişme modeli ve gelişme yolunun olduğunu savlaması, ve kapitalist gelişim yoluna hayranlık duyması ona temel bir eleştiri getirememesidir. Toplumsal pratik, Batılı ülkelerin kapitalist modernleşme modelinin birçok zaaf ve eksikliğinin bulunduğunu gösteriyor. Sonradan modernleşme dalgasına katılan ülkelerin kendi modernleşme süreçlerinde Batıyı tamamen kopya etmemeleri, onların başarısızlığı kanıtlanmış yollarına başvurmamaları, kendi ülkelerinin durumlarına uygun modernleşme yolunu aramaları gerekiyor.

Deng Xiaoping'in değerlendirdiği gibi:

"Bizim sosyalist modernleşmeyi inşa etme çabamız, Çin'in somut durumundan hareketle yapılmalı. Gerek sosyalist devrim gerek sosyalist inşa sürecinde yabancı ülkelerin deneyimlerini öğrenmek ve bu deneyimlerden yararlanmak iyidir. Fakat başka ülkelerin deneyimlerini ve modelini birebir kopya ederek başarılı olan tek bir ülke yoktur. Bu alanda bizler de kendi adımıza birçok ders çıkardık."

Çin sadece "Çin'e özgü modernleşme" yolunda ilerliyor, işte bu yol Çin'e özgü sosyalizm yoludur. Çin'e özgü sosyalizm yolda ilerleme sürecinde, Batılı gelişmiş ülkelerin insanlığın kültür hazinesine katmış oldukları kültürel kazanımlar kabul edilip yararlanılabilir ama topyekun Batılılaşma doğru değildir.

Mao Zedung, ÇKP'nin tarihiyle ilgili olarak yaptığı değerlendirmesinde şöyle demişti:

"Afyon Savaşı'ndan sonra, 'İlerici Çinliler' hep Batı ülkelerinin gerçeğini aradı. O zaman vardıkları sonuç ise; 'Devleti kurtarmak için (evrimci) reform yapmalı, reform yapmak için de sadece yabancı ülkelerden öğrenmek gerekir' düşüncesi idi. Bu nedenle 'İlerlemek isteyen Çinliler, sadece Batılı ülkelerin yeni düşüncelerini ele alan her tür kitabı ayrım gözetmeden okuyordu'. Ancak bu sözde reformcular kendilerine oldukça güvenmelerine rağmen, 'Öğretmenlerin (savaş ve yağmalama yoluyla) sıkça öğrencilerine saldırıyor" olması gibi bir tarihsel gerçeklik, onların ve 'Çinlilerin Batılılardan öğrenme rüyasını suya düşürdü'. 1917 Ekim Devrimi'nden sonra, birkaç kuşak 'ilerici Çinlilerin Batılılardan öğrenme konusunda vardığı düşünsel sonuç ise 'Rusların (sosyalizm) yolunda yürümek' oldu.

"Öğretmenlerin öğrencilerine (savaş ve yağmalama yoluyla) saldırması veya saldırmaması" gerçekliği Çinlilerin öğretmenlerini seçmeleri konusunda kritik bir rol oynamıştı. I. Dünya Savaşı sonrası Paris Barış Konferansı ile "Karakhan Manifestosu"nun sembolik önemi de büyüktü. Üstelik "Batılıların" bölündüğü durumda, kimi başımıza öğretmen yapmak gerektiği konusu net bir şekilde ortaya çıkıyordu. Çinli ilericilerin Çin'in gelişmesini ümit ettikleri yakın çağda, eski Sovyetler Birliği zayıflığı aşıp güçlenmeye geçişte nihai tercihi ve modeli ortaya çıkardı. Çarlık Rusyası'nın yıkılıp yerine Sovyetler Birliği'nin kurulması Çinli ilericileri teşvik eden önemli bir rol oynadı."

Marksizm ve Leninizm'in Çin'de olumlu karşılanmasının birçok nedeni vardır. Tarihsel bağlam açısından bakıldığında, hem Marksizm, hem Leninizm batıdan kaynaklanmıştı, ancak aynı zamanda hem Batılıların hastalıklarını tedavi ediyor, hem de dünya halkını (Batı kaynaklı) emperyalizmin "dünya devrimine" karşı çıkmaya çağırıyordu. Bu sadece Batılıların bölünmesinin simgesi değil, aynı zamanda çok sayıda Çinli'nin Batılılara olan sevgi ile nefret karışımı duygularına uygundu. Yani hem Batılılara saygı duyuyor, hem "Batılıların ileri teknolojilerini öğrenip, bu teknolojileri kullanarak Batılılara karşı gelişmede atak yapmak" istiyorlardı. Bilimsel ilke bakımından bakıldığında, Marksizm ve Leninizm'in içerdiği "Bilimsel sosyalizm" ile Çin'in geleneksel "uyumlu toplum" düşüncesi arasında belirli bir benzerlik vardır. Pratik politik açıdan bakıldığında, Marksizm ve Leninizm ile donanmış Bolşevik Partisi, Sovyetler Birliği'nde Ekim Devrimini zafere taşımıştı.

"Topyekun Batılılaşma teorisi", ise özünde Çin'in modernleşmesini Batılıların modernleşme modeline bağlı kalarak ilerletmekten yanadır. Bu teori, Batılıların modernleşme modelinin Çin'in modernleşmesi için zorunlu bir yol olduğunu savunur, dolayısıyla Çin'in modernleşme inşası "Batılılaşma" öncülüğünde, Batılıların düşüncesi, görüşü ve deneyimlerinden yararlanmaları, ekonomik ve siyasi sistemden, kültürel ve sosyal sisteme kadar topyekun Batılılaşmayı gerçekleştirmeli, özellikle liberal Batı demokrasini, ifade özgürlüğü, gösteri özgürlüğü, hukukun egemenliği, çok partili sistem, genel oy yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden ayrılması ile yargı bağımsızlığı gibi siyasi sistemleri azami ölçüde adapte etmekten yanadır. Yukarıda söylenenlerden anlaşılacağı gibi, açıktır ki, Çin'e özgü sosyalist yol "Topyekun Batılılaşma" yolu değildir.

A) "Çin'in Ayrıksı Özgünlüğü" Doktrini

19. yüzyılda Çin'in kapısı Batılı ülkelerin güçlü ve saldırgan toplarıyla zorla dış dünyaya açılmıştı ve zor yoluyla modernleşme eğilimine sürüklenmişti. Aslında "Çin'in ayrıksı özgünlüğü" doktrini uzun bir tarihsel geçmişe dayanır. Çin (Qing) Hanedanının son döneminden, Kuomingtang'ın iktidara hakim olduğu Milliyetçi Çin dönemine ve bugüne kadar bu doktrin hep ayaktadır. Nitekim Qing Hanedanı'nın son döneminde Batılılaşma ve yenilikçi hareketlere karşı çıkan gerici güçler Batılı ülkelerin ileri teknolojisinin, araçları ve çağdaş sisteminin Çin'e uygun olmadığı gerekçesiyle boykot etmeye çalıştı.

Yurtdışından Çin'e gelen Goodnough da, "Çin'in özel ve ayrıksı niteliklere sahip özel bir toplum" olduğu doktrininin savunucusuydu. Goodnough, dönemin Milliyetçi Çin'inin ilk kısa dönemli Cumhurbaşkanı Yuan Shikai tarafından kendisinin Hukuk Danışmanı olarak atandı.Goodnough, 20. Yüzyılın başında Yuan Shikai'nin imparatorluk sistemini canlandırmaya çalışan uygulamasına teorik ve düşün danışmanlığı desteği sağladı, böylece Goodnough Çin'in ayrıksı özgünlüğü doktrinini ilk kez gündeme getirdi. Goodnough, Çinlilerde yetki, ödev ve sorumluluk kavramının henüz oluşmadığını, hukuk ve disiplin alışkanlığının oluşmadığını, sosyal işbirliği kabiliyetinin henüz yetersiz olduğunu, bu yüzden Çin'in politik sisteminde özgürlük yerine otoriteye gerek olduğunu, halkın bireysel seçimler yerine otoritelere tabi olması gerektiğini, halkın katılımına önem vermek yerine, yukarıdan idari düzenlemelere önem verdiğine dikkat çekti. Goodnough, demokratik cumhuriyet sisteminin ABD ve Fransa gibi ülkelere uygun olduğunu, Çin'in ise farklı bir devlet sistemine sahip olması gerektiğini, Çin'de "diktatörlük sisteminin, cumhuriyet sistemine göre daha uygun" olduğunu, dolayısıyla Başkan Yuan Shikai'nin otoriteye vurgu yapmasının Çin ve tarihsel gerçekliği ile daha uyumlu olduğunu savundu.

1920'li yıllarda, dönemin Çin Kuomintang (Çin Milliyetçi Partisi) Partisi'nin Lideri Çan Kay Şek "Çin'in özel ayrıksı niteliklere sahip olduğu" doktrininden yola çıkan bir siyasi kampanya başlattı ve şu ifadeleri kullandı:

"4 Mayıs 1919 Kültür Hareketi'nden sonra ülkemizde, liberalizm ve komünizm düşüncesi yaygınlaştı, bu düşünceler bir süre bir hayli benimsendi ve popüler oldu, bunların görüşleri halkı teşvik etti. Fakat bu hareketin önderlerinin düşünceleri ve önerileri, nesnel açıdan ulusumuzun hisleri ve yapısına hiç bir biçimde uymamıştır."

Çan Kay Şek'in bu doktrini benimsemesinin önemli bir nedeni, dönemin ÇKP ve çeşitli demokratik-yurtsever partilerin ortaklaşa bir biçimde karşı çıktıkları "tek doktrin, tek siyasi parti, tek önderlik" sistemini ayakta tutmaya çalışmaktı. Çin'in ayrıksı özgünlüğü doktrini, Reform ve dış dünyaya açılma ve sosyalist pazar ekonomisini geliştirme sürecinde, de belli bir kesim tarafından desteklenmiştir. Bu doktrin esas olarak şu iki anlamları içermektedir:

1) Çin'in temel sosyalist sistemini ve Marksizm'in önderlik konumu korumayı gerekçe olarak göstererek, Çin'in tarihsel ve nesnel küreselleşme sürecine katılmasına karşı çıkmak.

Reform ve dış dünyaya açılma ve sosyalist pazar ekonomisinin geliştirilmesine, Çin'in insan uygarlığının gelişiminde kaydedilen olumlu kazanımların sonuçlardan yararlanmaya, özellikle de Batılı ülkelerin siyaset alanında kaydettiği başarılı örneklerden yararlanıp, Çin'in kendi siyasi sisteminde reformlar yapmasına karşı çıkmak.

2) Çin'in 3 bin yıllık uygarlığını özellikle Konfüçyüsçü kültürünü korumayı ve sürdürmeyi öne çıkararak pazarlaşmaya, küreselleşme hatta modernleşmeye karşı çıkmak. Bu amaçla Konfüçyüsçü bir Marksizm'i ve Konfüçyüsçü bir sosyalizm doktrini geliştirmeye çalışmak ve hatta eskileri yeniden canlandırma görüşlerini savunmak. Bu doktrin yanlıları gibi 20.yüzyılın başlarında, yeni Konfüçyüsçüler de Çin'in üretici güçler açısından geri olması, özel bir toplumsal yapıya ve özel bir kültüre sahip olması nedeniyle, Marksizm'in Çin'e girmesini geciktirmeye çalışmışlardı.

 "Çin'in ayrıksı özgünlüğü", Çin'de sosyalist modernleşmenin inşasına ve Çin ulusunun yenilenmiş gelişmesinin başarılmasına zarar verdiği giderek daha fazla görülüyor.

"Çin'in ayrıksı özgünlüğü" doktrini ile "Çin'e özgü gerçekleri" dikkate alma teorisi arasında temel bir nitelik farklılığı bulunmaktadır ve bu ikisi karıştırılmamalıdır.

ÇKP, Çin'e özgü gerçeklerin" ve Çin'in kendine özgü bir kültüre sahip olduğunu kabul etmekte, fakat Çin'in ayrıksı özgünlüğü" doktrinine karşı çıkmaktadır.

"Çin'e özgü gerçekler" teorisi Çin'in temel gerçeklerini daha derinlemesine kavramaya vurgu yapmaktadır. Bu teori girişeceğimiz tüm toplumsal ve politik pratiklerde, Çin'in temel gerçeklerini dikkate almaya, Marksizm temel teorilerinin Çin'in somut gerçeğiyle birleştirilmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır.

Çin Komünist Partisi'nin Kuruluşu Öncesi ve Sonrası Çin Yolu Arayışları ve Mücadeleler

1. Eski Feodal Sistemin Kurtuluş Arayışı Yolu

Çin dünyada feodal despotik toplumsal yapıyı ilk önce kuran ülkedir.

Ekonomide tarımın esas olduğu, kendine yeterli bir doğal ekonomi söz konusuydu, feodal toprak sahipleri hakim konumdaydı. Siyasetteki hâkimiyetin kralın elinde olduğu yüksek düzeyde merkeziyetçi feodal despotik bir monarşi rejimi söz konusuydu. Kültürde Konfüçyüsçülük merkezi ideoloji konumundaydı ve feodal etik kuralları hakimdi, bu etik sistem " 3 Başlıca Değer İlkesi" ve "5 Sabit İlke"gibi temel ahlaki ve etik ilkelere dayanmıştı.

Toplumsal yapısında feodal kast sistemi hakimdi ve toplumda klan otoritesi ve politik otorite bir bileşim halinde bulunuyordu. Dış ilişkilerde kendisini sakınmak için uzun bir süre dış dünyaya kapalı kalmış ve kendisini kör ve abartılı bir kibirle pohpohlamıştı.

Çing ve Han hanedanlarının gelişimi boyunca Çin'de feodal sistem güçlenmeye devam etmiş,Sui ve Tang hanedanları dönemine gelindiğinde feodal sistem ekonomi, siyaset, kültür ve dış ilişkilerde doruk noktasına ulaşmıştı.

İki Song hanedanı döneminde ve Ming hanedanı dönemine, Çin'in feodal toplumunun ilerlediğini söyleyebiliriz. Çing hanedanı dönemi ise Çin'de feodal toplumun yaşandığı son hanedandır. Kangxi ve Çianlong gibi parlak dönemler artık geride kalmış feodal sistemi gittikçe kemikleşmeye, duraklamaya, her yönden krize ve çürümeye başlamıştı.

Batıda sanayi devriminin ortaya çıkması ve gelişmesiyle birlikte Çin'in feodal toplum döneminde elde ettiği kazanımlar, batı kapitalizminin hızlı ve güçlü gelişmesiyle her gün önemini yitirmekteydi. Çin dünyanın gelişme dalgasının gerisinde kalmış, hatta gelişme farkı gittikçe büyüdü.

1840 yılında İngiltere Humen'da kendisine ait afyonun Lin Zexu adlı devlet görevlisi tarafından yakılmasını bahane ederek Çine bir tecavüz saldırısı olarak Afyon Savaşı'nı başlattı. Bu tarihten itibaren Çin yarı-sömürge yarı-feodal toplum derin doğru bataklığına sürüklendi. Diğer kapitalist ülkeler de birbiri ardından Çin'i talan etme yarışına girdi ve işgal savaşları sürdürdüler. İkinci Afyon Savaşı, Çin-Japonya Ciawu Savaşı ve sekiz kapitalist ülkeden oluşan koalisyon güçleri ordusunun işgal savaşından sonra artık Çin tam olarak yarı-sömürge yarı-feodal bir topluma dönüştü. Bu nedenle emperyalizme ve savaş ağalığına (feodalizme) karşı direnen hareketler ve ayaklanmalar patlak vermeye başladı. Taiping Cennet Krallığı ayaklanması, Nianjun ayaklanması bunların birer önemli örnekleridir.

Çing hanedanı son dönemde kendini kurtarmak için ülkenin iç düzenine yönelik Batılılaşmacı Yangwu hareketi, 1894 Reformu (Vuşü reformu yasası) gibi bir dizi yukarıdan aşağıya reform tedbirleri aldı ve böylece mevcut durumu değiştirip Çin'i güçlü, bağımsız bir ülke yapmak istiyordu. Fakat tüm bu reform çabaları başarısızlıkla sonuçlandı. Ulusu felaketten kurtarmak için sayısız idealist yurtsever zorlu ve kanlı mücadeleler verdiler. Birisi düştüğünde onun izinde yürüyen bir başkası onun yerini dolduruyordu. Bu günlerde yükselen yurtsever dalga Çin'in yakın tarihinde hiçbir zaman görülmemiş bir seviyeye çıkmıştı.

1911'de Şinhai Cumhuriyet Devrimi patladı ve Çing Hanedanı yıkılarak, Çin'in iki bin yılı aşan feodal otokrasinin iktidarı sona erdi.

Feodal otokrasi rejimini tekrar diriltmek için harekete geçen Yuan Şikay, İkinci Devrimi zorla bastırdıktan sonra feodal monarşiyi geri getirmek istedi ve 1916'de kendini imparator ilan etti. Çin Cumhuriyeti'nin adını "Çin İmparatorluğu" olarak değiştirdi, kendisine hükümdarlığı yücelten Hongxian unvanını layık görmüştü. Yuan Şikay'ın kendini imparator ilan etmesi halkın desteğini alamadı ve ülkenin dört bir yanında isyanlar ortaya çıktı. Bu koşullarda devrimciler Cumhuriyeti savunan Ulusal Savunma Hareketini başlattı. Yuan Şikay bu hareketi askeri güçle bastıramayınca 22 Mart 1916'de monarşiyi iptal edildiğini ilan etmeye mecbur kaldı.

Tarihsel gelişmeler şunu gösterdi ki, eski feodalyolda devam etmek veya onu canlandırmaya çalışmak tarihin akışına ters düşüyordu, bu yol Çin halkını bağımsız, özgür, güçlü bir ülkeye götüremezdi.

2. Reformizm (Evrimci Sosyalizm) Yolu

Reformizm 19. yüzyılın ortalarında yaygın hale gelmiş bir akımdır. Çin "bin yılların ardından beklenmedik, tarihinde görülmemiş bir krizle karşılaşınca, , son hanedan olan Çing hanedanı iç ve dış sorunlarla, dış saldırı savaşlarıyla boğuşurken, reformist yol Çin'deki bazı idealist insanlar tarafından ülkenin kurtuluş yolu olarak görülmüştü, bu yolla onlar iç ve dış tehlikeleri giderip Çing sülalesi hükümdarlığını ayakta tutmak istemişti.

19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başında reformizm uluslararası alanda oldukça hızla yayıldı ve komünist hareket içinde ortaya çıkan Bernsteinci revizyonizm akımıyla karşılıklı etkileşim içine girerek, ortak tutum sergileyerek, Marksizm'i alaşağı etmeye giriştiler, böylecedevrim yerine reformu yüceltip böylece devrimi iptal etmek istediler.

19. yüzyılın son yarısında yarı-sömürge, yarı-feodal Çin'de reformizm akımı yaygındı. Çin'de burjuva devrimi henüz başlamamıştı. Bu koşullarda burjuva reformcular ülkenin bağımsızlığını, sanayi ve ticaretin korunmasını, Qing (Çing)  hanedanının kısmi demokratik reformlar yapmasını talep etmişlerdi. Bu da bir tür reformizmdi. Fakat bu reformizm uluslararası işçi hareketleri içinde gördüğümüz reformizmle açık bir şekilde farklılık göstermekteydi. Bu burjuva reformizmi, bir yandan köylü isyanlarına karşı çıkan karşı-devrimcileri destekliyor, fakat asıl vuruşunu iflah olmaz feodallere yöneltiyordu.

Bu burjuva reformizmi burjuvaların taleplerini yansıtıyordu, daha sonra bu akım burjuva siyasi hareketlere dönüştü, böylece dönemin mevcut tarihsel koşulları dikkate alındığında, bu akımın belirli bir ilerici değeri bulunmaktadır.

"Yangwu Reformist Hareketi" (Batılılaşma Hareketi), Çing hanedanının hakimiyetini korumayı amaçlayan, hakim sınıf içinde oluşan bir reformist akımdı. Bu akımÇin Kültürünü temel alarak, batıdan yararlanmaya teşebbüs etmiştir. Asıl ideolojisi batının modern bilim ve teknolojisinden öğrenmek, böylece feodal iktidarı korumaktı.

Bu akım feodal sisteme hiçbir şekilde dokunmaksızın, Batılı kapitalist ülkelerden Çin'e bazı modern bilimsel üretim teknolojilerini ülkeye getirmiş oldu. Ayrıca bir kısım bilim adamları, teknik eleman ve işçiler yetiştirdi, böylece nesnel olarak Çin kapitalizminin gelişimini hızlandırdı, yurtdışı ekonomik güçlerin ülkede genişlemesini bir derece önlemiş oldu.

"Yangwu Hareketi" Batılılaşmacı reform hareketi, Çin'in yakın zaman tarihinde batının sanayileşme hareketini topyekun bir şekilde taklit ettiği ve uyguladığı, feodal monarşiyi korumak isteği kaydıyla ve şartıyla yukarıda aşağıya doğru işleyen bir reform hareketidir.

"Yangwu Hareketi" Batılılaşmacı reform hareketi, batının 18. yüzyılın itibaren elde ettiği bilim ve teknoloji alanındaki kazanımlarını ithal etti. Batının çeşitli eserleri ve yazılı kaynakları tercüme yoluyla Çin'e girdi. Yurtdışında eğitim alan birçok öğrenci yetişti ve Batı üzerinde araştırmaları başlattı. Çin Batının modern şirket işleyiş sistemini öğrendi ve Çin birçok sanayi tesisi, kimyasal tesis kurarak, Çin'de modern sanayinin gelişmesinin önü açılmış oldu.

Fakat sonra patlak veren 1894-1895 yılı Birinci Çin-Japonya Jiavu savaşı yenilgisi, Batılılaşmacı reform hareketinin, Çin'i güçlü olma yoluna götüremediğini, hatta götüremeyeceğini ispatlamış oldu.

1900'den sonra emperyalist ülkeler Çin'e yönelik işgal saldırılarını hızlandırdılar. Çin'in birçok yerel bölgelerinde baskılara ve işgale karşı etkili silahlı ayaklanmalar başladı. Burjuva devrimci hareket büyük ivme kazandı ve bunun sonucunda son Çing hanedanı hükümdarlığı sarsılmaya başladı.

Çing hanedanı kendi hâkimiyetini korumak için 1901'den başlayarak "yeni siyaset"i uygulamaya koydu. "Yeni siyaset"de alınan bir dizi önlem Çin'de ulusal burjuvazinin gelişmesine belli ölçüde katkı sağladı. Zamanla yükselen devrim dalgası karşısında kalan "yeni siyaset" Çing hanedanı hükümdarlığını kriz bataklığından kurtaramadı. Böylece, "Reformizm'in" de çözüm üretemeyen bir akım olduğu tarih tarafından kanıtlanmış oldu.

3. Burjuva Devrimi Yolu

Tarih şunu gösterdi ki, sırf köylü sınıfı devrimi veya köylülerin ayaklanmasıyla Çin toplumunun demokratik devrim yoluna girmesi mümkün değildi.

Taiping Tianguo Cennet Krallık köylü ayaklanması Çin'deki en büyük köylü ayaklanması olup 14 yıl sürmüş ve Çing hanedanını yıkmayı hedeflemiştir. Kuram ve gerçeklik açısından bakıldığında, sadece köylü sınıfa dayanarak feodal hâkimiyetinden farklı yeni bir iktidar kurmak imkansızdır. Taiping Tianguo Cennet Krallık köylü ayaklanması kendi başına bir demokratik devrim sayılmasa da sonraki demokratik devrimin belirli şartlarını hazırlamıştır.

1898 "Vuşü Yenilikçilik Hareketi" veya reform akımı mağlup olduktan sonra Çin'de demokratik devrim hareketleri hızla gelişti. Çin'in yakın çağ tarihindeki devrimler genel olarak emperyalizm ve feodalizme karşı yürütülmüştür. Bu devrimler nitelik itibariyle burjuva demokratik devrimi özelliğine sahip olmuştur.

1911 Şinhai Cumhuriyet Devrimi, Çin burjuva sınıfının yönettiği, derebeylik monarşisine karşı çıktığı, burjuva sınıfı cumhuriyeti kurmayı hedeflediği, tipik özelliği itibariyle bir burjuva demokratik nitelikteki devrimdir. Şinhai Cumhuriyet Devrimi Çing Hanedanı'nı yıkıp, Çin'in iki bin yılı aşan feodal monarşi rejimini sonlandırdı ve tarihte ilk kez burjuva demokratik cumhuriyeti kurdu. Bir dizi devrimci tedbirleri alıp kapitalist ekonomiyi geliştirdi. Bir burjuva cumhuriyeti niteliğini taşıyan Nanjing geçici hükümetini kurup, söz konusu cumhuriyetin "geçici anayasasını" ilan etti, böylece, demokrasi ve cumhuriyet kavramlarını halkın kalbine yerleştirdi.

Fakat, Çin ulusal burjuvazi sınıfı, güçsüzlüğü nedeniyle söz konusu sınıf feodalizme tam olarak karşı çıkamadı ve feodalizme son verme görevini yerine getiremiyordu, emperyalizme karşı kararlı bir mücadele yürütemiyor, ona karşı açık bir tutum alamıyordu. Hatta burjuva sınıfı dış işlerinde Çing Hanedanı ile emperyalist güçler arasında imzalanan haksız anlaşmaları dahi kabul edeceğini açıkça ilan etti.

1911 Çin Cumhuriyeti'nin kurulması Çin halkına barış, düzen ve ulusal onuru getiremedi. Çünkü dış ilişkilere bakıldığında, emperyalistlerin Çin'i kendi aralarında bölüşmesi hızlı bir döneme girmiş, Çin'in devlet egemenliği, ülkenin kendi kaderini belirleme hakkı o dönemdeki uluslararası düzende hiçbir güvence altına alınmamıştı.

Yurtiçi siyasete bakıldığında, hükümetin görünümü değişmiş olsa da, kişisel despotizm şeklinde belirimler çıkmıştı, hatta hanedanı canlandırmak isteyen bazı hırslı yöneticiler belirmişti, ülke toprakları üzerinde kontrol sağlanamamıştı ve birçok yerde silahlı savaş ağaları hakimiyet bölgeleri oluşmuştu.

Toplum yapısına bakıldığında, toplumda eski klan ilişkileri dağılmaya başlamıştı. Yabancı güçlerin desteğiyle ülkede silahlı savaş ağaları ve komprador işbirlikçi insanların sayısı hızla gelişti. Bu iki tabaka el ele verdiler ve ülke iktidarını ve zenginlikleri birlikte kontrol ettiler. Halkın çeşitli kesimler büyük baskılara maruz kaldı ve mevcut yeni rejimden hüsrana uğradı.

Şinhai Cumhuriyet Devrimi'nin tarihsel kazanımları büyüktür. Fakat toplumsal pratik şunu gösterdi ki burjuva devrimi yolu Çin'in yakın çağ tarihindeki emperyalizm ve feodalizme karşı tarihsel mücadele görevini tam olarak yerine getiremezdi ve Çin ulusunu bağımsızlığa, kurtuluşa ülkenin güçlü olacağı, halkın refah içinde yaşayacağı şartlara ulaştırması olanaklı değildi.

4. Topyekun Batılılaşma yolu

1840 Afyon savaşı, Çin tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır. Çin'in çürümeye yüz tutmuş feodal despot siyasi sistemi Batılı gemilerinin top ateşiyle sarsıldı. Dış dünyaya kapalı ve sadece kendini sakınan Çing Hanedanı güçlü bir tecavüzcüye, Batı kültürü ve değer sistemini ihraç etmeyi amaçlayan Batı kapitalizminin saldırı ve işgallerine maruz kaldı. Çin o güne kadar görülmemiş bir krizle karşı karşıya gelmişti

Çin Batı ülkelerine görece çok geride kaldığı için Çin ulusu Batı kapitalizminin işgalleri ve tehditleri altında kalınca Çin'de ilk uyananlar bazı aydınlar oldu. Söz konusu aydınlar bu gerilik durumunu aşmak ve ilerleme yoluna girmek için bizi işgal eden Batı ülkelerinden öğrenme bakışını ileri sürdüler, böylece Çin'i güçlendirebiliriz ve ayakta kalabiliriz düşüncesini savundular. Yangwu akımı (Batılılaşmacı reform akımı), Reformcu yenilikçilik akımı, Devrimcilik akımı Çin'de ardı ardına ortaya çıktı ve kendilerine ait değişik yolları savunan "ülkeyi kurtarma, ülkeyi ayakta tutma" kampanyaları yürüttüler.

Batıdan öğrenme süreci veya bu akım üç aşamadan geçti: sırasıyla maddi, bilim, sanayi, teknolojisini öğrenme, ikincisi Batının sistem ve metotlarını öğrenme, üçüncüsü Batının ideolojisi, düşüncesi ve kültüründen öğrenme. Burada bilişsel bir evrim söz konusuydu, muhafazakâr bakış, yani "Çin'in kültürü temel olsun, Batıdan öğrenme sadece kullanılsın" yerini önce Batılılaşmacı yaklaşıma ardından da topyekun Batılılaşma akımına bıraktı. Batı kapitalizminin başlatmış olduğu genel dünya ölçekli modernleşme süreci başından itibaren güçlü bir yayılmacı genişleme, sömürgeci eğilime sahipti. Böylece kapitalizm uluslararası pazarları, doğal kaynakları ve ucuz iş gücünü ele geçirmek için dünyanın diğer bölgelerine kanlı genişleme savaşları açtı. Sonuçta, geride kalan kapalı veya yarı-uygar ülkeler uygar ülkelere, köylü uluslar burjuva uluslara, Doğu ülkeleri Batı ülkelerine bağımlı hale başladı. Yani, diğer bölgelerin ülkeleri, birçok zayıf Avrupa ülkesi dahil olmak üzere çoğu Batı Avrupa kapitalizminin sanayisinin büyük üstünlüğü altında ezildiği için, bu baskıya karşı itiraz etmeye başladılar.

O dönemde modernleşmiş ülkelerin neredeyse tamamı batılı kapitalist ülkelerdi ve bunlar ekonomi, siyaset, teknolojik, askeri bakımından güçlü bir konuma sahiplerdi. Bu yüzden diğer ülkeler o dönemde modernleşmek istediklerinde sadece bu Batılı kapitalist ülkeleri örnek almak durumundaydı, başka bir alternatif yoktu. Dolayısıyla insanlar modernleşme sürecini "Batılılaşma" veya "Avrupalılaşma" olarak adlandırmıştı.

Güçsüz durumda olan Doğulu ülkeler ve "Batı merkezci teori"nin etkisi altında çoğunlukla gelişmiş Batı'dan yeni bir güç kaynağı sağlamayı düşündüler ve ülkelerini modernleşme yoluna sokmak istediler. Dönemin bu arka planı ve dünyanın genel modernleşme eğiliminin etkisiyle Çin'de aynı zamanda bir "Topyekun Batılılaşma" akımı oluşmuştu. "Topyekun Batılılaşma" akımının değişimi ve genel görüşüne bakıldığında açıkça burjuva-kapitalist özellik taşıdığı net bir şekilde görülmektedir. "Topyekun Batılılaşmanın" da bir çözüm sunamayacağı tarih önünde kanıtlanmıştır.

20. Yüzyıl Çin'inde kapitalizm nasıl ve neden çekici olmaktan çıkmıştı?

Yabancı saldırılara karşı nasıl mücadele edilebilir ve ulusal bağımsızlık kazanılabilirdi? Ülkenin yoksulluk ve geri kalmışlık durumunu nasıl değiştirip ulusal refah yolunda yürüyebiliriz? Bunlar yakın çağlarda Çin'in karşı karşıya kaldığı temel sorunlardı. Aynı zamanda Çin'in ilericilerinin tekrar tekrar düşündüğü ve çözüm aradığı temel meselelerdir.

Pratik şunu göstermişti ki, artık çağı geçmiş olan eski feodalite çalışamaz hale gelmişti. Batılı emperyalistlere karşı verilen savaşlarda mağlup olduktan sonra Çin, geri ve kendi tercihi ile kapalı olan ama bağımsız olan bir feodal ülkeden yarı-sömürge, yarı-feodal bir ülkeye dönüştü. Çin'e yönelik saldırgan tecavüzlerin adım adım artması, feodal iktidarın gittikçe yozlaşması ve yolsuzlaşmasıyla Çin iktidarı bölündü, savaşlar bitmedi, halk aç, giyeceksiz, köle konuma sürüklendi. Bu karanlık şartlar altında Çin'in kaderini değiştirmek için halkın bizzat kendisi ve sayısız idealist insan ve yurtseverler zorlu keşiflerde bulunarak, inatçı mücadeleler verdiler.

Ancak, gerçek şunu gösterdi ki, feodalizmi kökünden söküp atmadan "kendini güçlendirme hareketi" ve çeşitli reformist akımlar, eski tip köylü savaşçıları, burjuva devrimcilerinin önderliğindeki devrim hareketleri ve Batı kapitalizmini kopyalamaya dayalı diğer çeşitli yollar ve programlar, ülkeyi kurtarma ulusal kurtuluş görevini ve feodalizme karşı tam mücadele tarihsel görevine yerine getiremedi. Cesur Çin halkının azimle gerçekleştirdiği Taiping Tiango—Cennet Krallığı Hareketi- köylü ayaklanması, 1898 Vuşü Yenilikçi Reform Hareketi, Yihetuan Boxer Ayaklanma hareketi, diğer savaş ve direnişler ardı ardına başarısız oldu. Uzun bir süre boyunca ilerici insanlar batıdan öğrenme ve kapitalizm yolunu tek alternatif olarak düşünmüştü. Çin halkının Batı'dan öğrenme süreci bir dönem oldukça coşkulu ve yüce bir inanç gibi görülmüştü. Ancak, tüm bu arayış çabaları toplumsal pratikte tekrar ve tekrar duvara çarptı. Yangwu Hareketi (Batılılaşma Reform Hareketi) başarısız oldu, 1898 Vuşü Yenilikçiliği prematüre bir biçimde doğmadan öldü, 1911 Şinhai Cumhuriyet Devrimi erken düşük yaptı. Sun Yat Sen önderliğindeki 1911 Cumhuriyet (Şinhai) Devrimi Çin'in binlerce yıllık otokratik monarşi sistemine son verip, Çin'in sosyal ilerlemesine çok büyük katkı sağlamış olsa da, Çin'in yarı-sömürge ve yarı-feodal toplumsal yapı özelliğini ve Çin halkının trajik kaderini değiştiremedi.

Çin'in ilericileri derin analizler ve teorik özetlemelerden sonra sadece Batıdan bilim, sanayi ve teknolojiyi öğrenerek sadece yeni metalar üreterek ve sadece onların yöntemini alarak Çin'in yoksul ve geri kalmışlık durumunu, kurtuluş meselesini çözemeyeceğini anladı ve 1919 yılında bir ideolojik aydınlanma hareketi başlatmaya karar verdi, , Çin'de modern bir burjuva toplumu kurmayı, Çin'de kapitalizmin bağımsız gelişmesinin önündeki ideolojik engelleri temizlemek için demokrasi ve bilim düşüncelerini savundu ve geleneksel feodal düşünceleri eleştirdi.

Bu hareket daha sonra "Yeni Kültür Hareketi" olarak bilinen harekettir. "Yeni Kültür Hareketi" canlı, ilerici, devrimci bir harekettir, feodalizmin Çin'in siyasi ve toplum hayatındaki hakim durumuna darbe indirerek, burjuva demokrasisi düşüncesini teşvik etmişti. Aynı zamanda, "Yeni Kültür Hareketi" Çin'de o günlerde düşünsel özgürleşme dalgasına yol açmıştı. Aynı zamanda bu günlerde Marksizm'i kılavuz edinen, bir sosyal fikir ve toplumsal hareket olan sosyalizm hareketi de ortaya çıktı ve güçlendi. Ancak, bu dönemde kapitalizmin zaafları ve kötülükleri giderek kendini göstermeye ve insanları daha derin düşündürmeye başlamıştı. Çin'in ilericileri burjuva demokrasisinin ideolojik, siyasi ve kültürel düşüncelerine kuşkucu bir tutumla yaklaşmaya başladılar, bu ölçüde de adım adım sosyalizmi kabul etmeye başladılar

Çin'in ilericileri hangi sebeple giderek kapitalizme karşı şüpheci bir tutumla yaklaşmıştı? Bunun nedenleri neydi?

İlk olarak, emperyalizm çağında kapitalist sistemin içkin çelişkileri daha belirgin ortaya çıkmıştı.

İkinci olarak, Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi dünya halklarına çok ağır bir felaket getirdi ve hiçbir zaman görülmemiş kapitalist sistemin kendisinde içkin olan çelişkileri açık ve keskin bir şekilde ortaya çıkardı. Birinci Dünya Savaşı, haksız, emperyalist, bir yağma savaşıydı. Ulusal kurtuluş ve öz savunmasını gerçekleştiren birkaç ülke dışında (Belçika ve Dağlık Karabağ) diğerlerinin hepsi haksız bir savaş sürdürmüşlerdi. Savaşın patlak vermesinin köklü nedeni, emperyalist ülkelerin siyasi ve ekonomik gelişmelerinin eşitsiz ve dengesiz olmasıydı. Birinci Dünya Savaşı 4 yıl, 3 ay sürdü. Savaşa 30'dan fazla ülke, yaklaşık bir milyar 500 milyon kişi katıldı. Bu nüfus o günlerde dünya nüfusunun yüzde 67'sini oluşturuyordu. Bu savaş insanlığa büyük bir kayıplar ve zararlar getirdi, büyük üretici güçler hasarına neden oldu. Zamanın ABD Doları tutarına göre hesaplandığında, savaşa katılan ülkelerin doğrudan verdiği kayıp 180,5 milyar dolar, dolaylı ekonomik kayıp ise 151,6 milyar dolar olmuştu. Bazı tahminlere göre, Avrupa'nın sanayi üretim seviyesi en az 8 yıl gerilemiştir.

Bu gelişmeler Çin'in fikir dünyasını mutlaka etkileyecekti. Çin halkının batı kapitalizminin yolundan gitmesi düşü ve bu yolu izleme planı giderek sorunlu hale gelmişti.

Aynı zamanda, Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusya'da proletarya devrimi yaşandı ve dünyanın ilk sosyalist ülkesi olan Sovyet Rusyası (Sovyet Federal Sosyalist Cumhuriyeti) kuruldu. Üstelik Sovyet Rusya Birinci Dünya Savaşı'ndan çekileceğini ilan etti. Rus sosyalist devriminin zaferi emperyalizmin dünya ölçeğindeki hakimiyetine ağır bir darbe indirdi ve uluslararası sosyalist hareketin gelişmesini ilerletti, yarı- sömürge ve yarı-feodal ülkelerdeki halkların kurtuluş savaşlarına ilham verdi ve böylece Rusya'da proletarya devrimi, dünyada yeni bir modernleşmeyi başlattı, sosyalist modernleşme tarihinin başlangıcı oldu. Bu tarihten itibaren, sosyalizm dünya ülkelerine yayılmaya başladı.

O tarihte Çin'in Beiyang hükümeti müttefiklerin yanında savaşa katılmış, 14 Mart 1917'de Almanya ile diplomatik ilişkilerini koparmış ve 14 Ağustos'ta Almanya İmparatorluğu'na, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na karşı savaş açmıştı. Savaştan sonra Çin zafer kazanmış bir ülke olarak Paris toplantısında ortaya koyduğu makul bir isteğinin geri çevrilmesi, Çin'de "4 Mayıs" yurtsever hareketinin yaşanmasına neden oldu. O zamandan sonra, Beiyang Cunta Hükümeti kamuoyundaki itibarını kaybetti ve yıkıldı. Marksist teori ise Çin'de geniş ölçüde yayılarak, ÇKP'nin doğmasına ve gelişmesine katkıda bulundu.

Üçüncü olarak, Çin halkının Batı kapitalizminden öğrenme çabalarının art arda başarısız olması gerçeği, Çin'in ilericilerinde kapitalist yolu izleme programının gerçekçiliğine yönelik büyük şüphe uyandırdı. İnsanlar ülkenin her geçen gün daha kötü duruma gittiğini, ortamın yaşanılmaz hale geldiğini gördü. Çin'in ilericilerinde kapitalist yolun programının gerçekçiliğine yönelik büyük şüphe uyandığı için ilericiler diğer yolları düşündüler ve ülkeyi kurtarmanın yeni yol ve yöntemlerini keşfetmeye yöneldiler, bu arayış Marksist düşünceyi, Marksist sosyalist yolu kabul etmeleri için uygun bir fikir zemin oluşturmuşlardı.

Mao Zedung, «Halkın Demokratik Diktatörlüğü Üzerine» başlıklı makalesinde düşüncelerini şöyle açıklamıştı:

"1840 yılında Afyon savaşı başarısızlığa uğradığı tarihten itibaren Çin'in ilericileri zor bir keşif yolculuğuna çıktı ve Batı ülkelerindeki hakikati araştırmaya başladı. Hong Şiuquan, Kang Youwei, Yanfu ve Sun Yat Sen, ÇKP öncesindeki hakikat arayıcılarının temsilcileridir. Zamanında Çinli ilericiler her bulduğu kitabı okuyordu, yeter ki onda Batı'nın yeni bir görüşü ve tezi olsun. Japonya, İngiltere, ABD, Fransa, Almanya'ya gönderilen öğrencilerin sayısı insanları şaşırtacak seviyeye ulaştı. Yurt içinde eski eğitim kuralları feshedildi, yeni okullar yağmurdan sonraki bambu dalları gibi çoğaldı ve tüm ülke Batılılardan öğrenme çabasına girdi. Ben gençliğimde bu şeyleri öğrenmiştim. Yeni eğitim diye bilinen bu Batılı burjuva demokratik kültürü, eski eğitim diye bilinen Çin'in feodal kültürü ile çelişmiş ve karşı karşıya gelmişti. Yeni eğitim yöntemiyle yetişen insanlarda uzun bir süre bir tür inanç, yani bu yeni eğitimle Çin'i kurtarmak mümkün olabilir diye bir inanç oluştu. Eski eğitim mensupları dışında, yeni eğitimi görenler arasında Batı yolundan şüphesini ifade edenler çok azdı.Ülkeyi kurtarmak için reform zorunlu idi, reform demek yabancılardan öğrenmek demekti. O dönemde bakıldığında yabancı ülkeler içinde sadece batı ülkeleri kalkınmıştı, onlar başarılı bir şekilde modern burjuva toplumu inşa etmişlerdi. Japonların Batıdan öğrenme deneyi başarılı görünüyordu, artık Çin de Japonlardan öğrenmek istiyordu.

O dönemdeki Çin halkına göre, Rusya geri bir ülkeydi ve kimse ondan bir şey öğreneceğini sanmıyordu. İşte bunlar 19. yüzyılın ortalarından20. yüzyılın başlarına kadar Çin halkının yurtdışındaki deneylerden öğrenme durumuydu.

Emperyalistlerin işgalleri ve tecavüzleri, Çin halkının batıdan öğrenme rüyasını bozdu.Ne tuhaf ki, usta öğretmenler neden kendi öğrencilerine sürekli saldırıyordu? Çin halkı Batı'dan birçok şey öğrendi, ama "öğrendikleri işe yaramamıştı, idealleri hiçbir zaman gerçekleşmemişti."

Birçok yürütülen mücadele, Şinhai Cumhuriyet Devrimi gibi demokratik hareketler tamamıyla başarısız oldu. Ülkenin durumu giderek kötüleşti ve halk için ortam yaşanılmaz hale geldi. Batı ve kapitalist yol hakkında şüpheler doğdu ve gittikçe büyüdü. Birinci Dünya Savaşı tüm dünyayı salladı, Ruslar Ekim Devrimi'ni yaptı ve dünyada ilk sosyalist devleti kurdu. Eskiden göze çarpmayan bir sınıf, insanların hiç göremediği Rusya proletaryası ve emekçilerin devrim coşkusu, Lenin ve Stalin'in önderliğinde yanardağ gibi aniden patladı. Çin ve tüm dünya halkı Rusya'ya başka bir gözle bakmaya başladı."

ÇİN'DE SOSYAL DEMOKRASİ

Mao Zedung'un bakış açısı çok net, yukarıdaki konuşmasında sözünü ettiği usta öğretmen, kapitalist emperyalizmdi. Bu yüzden sürekli öğrencilerine saldırıyor. O, emperyalist olmasaydı, öğrencilere saldırmayacak, aksine yol gösterici olarak dünyada saygınlık kazanacaktı. Bu yüzden ÇKP en sonunda "sosyalist Rusya'nın yolunu" seçmişti.

Birinci Dünya Savaşı bir yandan büyük bir felaket olurken, diğer yandan insanlık tarihinin yeni bir dönemini açtı. Dünya sosyalist hareketi ivme kazandı ve insanlığa büyük bir umut getirdi. Dünya sosyalist hareketinin hız kazanması, "Yeni Kültür Hareketi" ve "4 Mayıs Hareketi" sonucunda Marksizm, Marksist sosyalizm ideolojisi Çin'de büyük ölçüde yayıldı ve sosyalizm ideolojisini Çin'in 20.yüzyıl başlarındaki en yaygın akımına dönüştürdü.

Öte yandan, Sovyet Ekim Devrimi radikal devrimci yöntemi kullanarak zafer kazandığından, Dünya sosyalist hareketini iki kampa ayırdı: Bunlardan biri, Batı Avrupa'nın Sosyal Demokrat Partisi'nin temsil ettiği sosyal demokrasi (İkinci Enternasyonal, aynı zamanda "Batı Avrupa Modeli" olarak da bilinir), diğeri ise, Sovyet Komünist Partisi'nin temsil ettiği komünizmdir ("Üçüncü Enternasyonal", aynı zamanda "Sovyet Modeli" olarak da bilinir). "Batı Avrupa Modeli" ılımlı parlamenter mücadeleler yoluyla iktidara gelmeyi, sosyalist reformu aşamalı bir şekilde hayata geçirmeyi ve sonunda sosyalizmi, komünizmi gerçekleştirmeyi savunuyordu. Sovyet Modeli ise şiddete dayalı devrimi kullanarak proletarya diktatörlüğü kurmayı, sosyalist idealler ve komünizmi hızla gerçekleştirmeyi savunuyordu.

Sosyalist hareketin bu iki kampa bölünmesi tüm dünyada, aynı zamanda 20. yüzyılın başlarındaki Çin üzerinde büyük bir etkisi olmuştu. Çin'de sosyalizmin çeşitli okulları faaliyet içindeydi ve sosyalizmden yana olan Komünist Partisi ile Kuomingtang (ÇHP) ve ona yakın Araştırma Grubu arasında yoğun tartışmalar yaratmıştır. Çin Komünist Partisi, Sovyet Modeli komünizme inanıyordu. Kuomingtang'a yakın Araştırma Grubu ise Batı Avrupa Modeli'ndeki sosyal demokrasiyi kabul ediyordu, ÇHP ise bu iki model arasında uzlaşmacı bir tutum sergiliyordu. Bu tür fikir farklılıkları Çin Devrimi'nin ileri aşamasında, (1946-49) kanlı sonuçlar doğurdu.

Aslında, sosyal demokrasi uzun bir süre içinde sosyalist devletlere önderlik edememiş olsa da potansiyel etkisini devamlı sürdürdü, sosyal demokrasinin belirli düşünceleri sosyalist ülkelerdeki partileri çeşitli düzeylerde etkiledi ve 20. yüzyılın doksanlı yıllarında Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa sosyalist ülkelerinin dramatik değişiklikler sonrasında bu durumdan yararlanmaya çalıştı. Çin'de reform ve dış dünyaya açılma politikasından bu yana, sosyal demokrasi görüşleri aydınlar içinde belirli bir etkiye sahip oldu ve ivme kazandı.

MAO'NUN GÖRÜŞÜ: "ÜÇÜNCÜ YOL YOKTUR"

Yeni Çin'in kurulmasından hemen önce, Çin'in ulusal burjuvaziye mensup bir kısım insanlar Çin'de kapitalizmin sınırsız bir şekilde geliştirilmesini, üçüncü bir yola girme fikrini hayal etmişlerdi. Buna yönelik Mao Zedung şöyle açık bir ifade kullandı:

"Sun Yat Sin'in 40 yıllık, ÇKP'nin 28 yıllık deneyiminden şunu özetleyebiliriz: Çin halkı ya emperyalizmden ya da sosyalizmden yana olmak zorundadır, başka bir seçenek mevcut değildir. Kenara çekilip bakmak olanaksızdır. Bir başka üçüncü yol da yoktur. Ve Çin'in Yeni Demokratik Devrimi'nin doğası, zaferden sonra sosyalizm yolunda yürümek zorunluluğunu belirlemektedir. Bu tür siyasi görüşlerimiz ve sosyal sistem tercihi Yeni Çin'in diplomatik stratejilerini de belirlemektedir, dolayısıyla Çin Sovyetler Birliği önderliğindeki sosyalist kampı seçecektir. "

Bu nedenle, Yeni Çin'in kurulmasından sonra ÇKP, Sovyetler Birliği'nin ABD'ye karşı konumlanmasını temel alan bir çizgide "bir tarafa dayanma" dış stratejisini ortaya koydu. Bu keyfi bir biçimde alınan bir karar değil, o dönemdeki dünya düzeni, Çin ile ABD, SB ilişkilerinin tarihsel durumu ve belirli bir analize göre verilmiş büyük bir karardır. Bu stratejinin siyasi eğilimi net olmasına karşın, başka bir alternatif yoktu. "Bir tarafa dayanma" "siyasi olarak sadece sosyalist kamptaki ülkelerle işbirliği içinde olmak, sosyalist ülkelerin safında olmak, bir ayağını sosyalizme, diğer ayağını kapitalizme basmamak anlamına geliyordu. Bunu o dönemdeki dünya düzeni belirliyordu. "Bir tarafa dayanma" stratejisi siyasi olarak Çin'in kapitalist ülkelerden özellikle politik düzlemde tamamen uzaklaşması ve kopması, batı ülkeleri için beslediği tüm hayallerinden vazgeçmesi demek oluyordu.

Sanayi uygarlığına daha önce geçmiş olan Batılı kapitalist güçler, 1840 yılındaki Afyon Savaşı'ndan itibaren eski Çin uygarlığının parlak dönemini sona erdirmeye başlamış ve bunun sonucunda Çin adım adım yarı-sömürge ve yarı-feodal bir ülke haline gelmişti. Bu ağır soruna yanıt arayan Çin halkı da, ülkeyi yok olmaktan kurtarıp yeni ve farklı bir modernleşme yolu keşfetmek için zorlu bir mücadele başlatmıştı.

1840 Afyon Savaşı'ndan ÇKP'nin kuruluşuna kadar olan onlarca yıllık dönemde Çin toplumunun çeşitli kademelerindeki ilerici ve yurtsever şahsiyetler bu tarihsel soruna çözüm arayışı içinde çeşitli öneriler ortaya koydular.

Söz konusu düşünce ve önerileri şöyle özetleyebilirim:

a) Batılılaşma hareketi, bu akım Çin'in feodal sisteminde değişiklik yapılmaması koşuluyla, Batılı ülkelerin ileri teknolojilerinden öğrenerek modernleşmeyi maddi-teknolojik açıdan gerçekleştirmeye çalışmıştı.

b) Wuxu reform hareketi, bu akım Çin'in feodal sisteminde kısmi ve sınırlı reformlar yapılmasını düşündü. İngiltere ve Japonya gibi ülkelerde olduğu gibi Çin'de monarşi ile burjuva cumhuriyetini uzlaştıran bir politik sistem oluşturmak istedi.

c) 1911 Xinghai (Cumhuriyet) devrimi, Qing Hanedanının feodal diktatörlüğünü yıkarak, yerine Batılı tarzda bir burjuva cumhuriyeti kurmayı düşünmüş böylece burjuvazinin gelişmesinin önündeki tüm engelleri ortadan kaldırmayı umut etmişti, Qing Hanedanı ortadan kaldırıldı, fakat istenen sonuç elde edilemedi. (SUN YATSEN DEVRİMİ)

Söz konusu çaba ve öneriler bilimsel bir teorinin yol göstericiliğinden yoksundu ve bunedenle başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

1917 yılında Rusya'da meydana gelen "Ekim Devrimi"nden sonra sosyalist gelişim yolunu açan Marksizm'in ve Leninizm'in öğretisi, Çin'de hızlı şekilde tanınmaya başlandı ve toplumsal ilerleme konusunda kafası karışık olan ilericileri büyük ölçüde hem şok etti hem de teşvik etti.

Eski bir tarihe ve parlak bir kültüre sahip olan Çin, tarih içinde bir dönem kalabalık bir nüfusa, geniş topraklara, zengin maden kaynaklarına, gelişmiş ekonomiye—Britanya imparatorluğundan daha büyük– sahip büyük bir ülke idi. Fakat Avrupa'da sanayi devriminin yapılmasıyla Çin yavaş yavaş geride kaldı. 1840 yılında Afyon Savaşı'nın patlak vermesinden bu yana, Çin, sürekli olarak Batılı ülkelerin baskılarına ve işgallerine maruz kalarak, yarı-sömürge ve yarı-feodal toplum haline gelmiş oldu. Ülkemiz ve ulus zayıflama ve devlet yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığında, sayısız yurtsever şahsiyet çeşitli kurtuluş çareleri ve öneriler ileri sürdü. Batılılaşmacı, reformcu ve meşrutiyetçi gruplar ile eski demokratik devrim vizyonu sınırları içinde kalmış olan grupların ileri sürdüğü öneriler farklı olmasına rağmen, hepsi Batılı ülkelerin, ülkeyi yok etmesini engellemeye yönelik çareler aramaktan yana idi. Ancak en sonunda hepsi başarısızlıkla sonuçlandı.

Mao Zedung'un temsil ettiği Çin komünistleri ve ÇKP, Rusya'yı ve Sovyetler Birliği'nin yöntemini örnek alarak Çin'in Yeni Demokratik Devrim yolunu başarıyla başlattı.

Çin yolu ne tür zorluklardan geçti?

1840 yılında Afyon Savaşı'nın patlak vermesinden sonra gelişen tarihsel olaylara bakıldığında, Çin'in yakın çağ tarihinde kaydedilen esas değişiklikleri veya esas toplumsal değişiklikleri şunlardır:

a) 1840 yılında İngiliz Saldırısıyla Afyon Savaşı patlak verdi. Batılı güçler Çin'i işgal etmeye başladı. Çin yavaş yavaş yarı-sömürge ve yarı-feodal toplum yapısına dönüştü. Bu durum Çin geleneksel toplumunun yakın çağ toplumuna dönüşmesine neden oldu.

b) 1911 yılında Xinhai Devrimi patlak verdi. Sun Yat-sen önderliğinde yapılan eski tipte burjuva demokratik devrim Qing Hanedanı'nı devirdi. Böylece 2,000 yıldan fazla süren feodal monarşi sistemine son verilmiş oldu.

Yorum Bırakınız

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir