Evrensel Yazarı Cihan Soylu'dan İşçilere Önder Fikirler: Bu İktidarın Gitmesi Neden Önemli?

Yeni Hükümette "Bunun Daha Ötesinde" Bir İyileşme Beklentisinin Karşılığı Yok

İşçi Sınıfı Anti-emperyalizminin İptal Edilmesi  

https://www.evrensel.net/yazi/91062/ya-erdogan-ya-da-gerisi-tufan-mi

Kemal Okur

Giriş: Aşağıda Evrensel Yazarı Cihan Soylu'nun hükümete ve burjuva muhalefete karşı bir eleştiri yapmak istediğini görüyoruz. Fakat eleştiri, işçi sınıfının güncel devrimci taleplerini içermiyor, işçi sınıfı içindeki reformist görüşlerle uzlaşıyor. Daha da önemlisi yazar Türkiye'deki devrimin ve sosyalist akımın en önemli ilkesi olan işçi sınıfı anti-emperyalizmi ilkesini siyasi analizine dahil etmiyor.

Türkiye Devriminin İşçi Sınıfı Anti-emperyalizmi İlkesi

Yazar ABD ve Batı hegemonyacılığının Türkiye'deki büyük siyasi güçler arasındaki mücadelede oynadığı önemli rolü değerlendirme dışı bırakıyor. Tabii ki Batılı büyük sermayenin işbirlikçi büyük burjuvazi ile birlikte Türkiye halkını sömürdüğünü dikkate almıyor.

ABD ve Batılı güçler sadece Türkiye hükümetlerinin dış politikalarında değil, doğrudan ve dolaylı yollarla ve içerde çeşitli siyasi partiler ve medya üzerinde sahip oldukları büyük etkileri üzerinden çok ciddi siyasi, mali ve ekonomik etkilerde bulunuyorlar.

ABD ve Batılı güçlerin Türkiye üzerinde boyunduruğu içerdeki geleneksel müttefiki olan işbirlikçi tekelci büyük burjuvazi ile ittifakı üzerinden büyük bir etki gücüne sahip oluyor. Ülke halkını ve işçi ve köylü sınıfını birlikte soyup soğana çeviriyorlar. Sözüm ona kendisini basitçe sivil toplum örgütü olarak tanıtan TÜSİAD 1971 yılından bu yana bu işbirlikçi tekelci büyük burjuvazinin siyasi, ekonomik ve dış politika çıkarlarını açıkça savunuyor. Bunu yeni yapmıyor, 2007'den bu yana temel olarak AKP hükümetine karşı hoşnutsuzluğunu her fırsatta dile açıkça getiriyor.

Aslında bugün TÜSİAD ile hükümet arasındaki çelişmenin özü veya AKP ile CHP arasındaki çelişme Batılı G7 devletleri üzerinde büyük etkisi olan ulus ötesi büyük sermaye ve onun uzantıları ile bu sermaye ile çıkarları çelişen sermaye güçleri ve onları temsil eden siyasi güçler arasındaki çelişmedir. Bu çelişme dünyadaki tüm ülkelerde kendisini çeşitli biçimlerde ortaya koyuyor.

Önemli bir evrensel yazarı Kadir Yalçın Teori ve Eylem Dergisi'nde ("Cumhurbaşkanlığı sistemi", tekçilik ve faşizm!) başlıklı yazısında bu durumu değerlendirmiş ve "tek adam rejimine" muhalefet eden işbirlikçi büyük burjuvazinin, işçi sınıfının demokrasi mücadelesinde "yedek", dolaylı müttefik olduğunu yazmıştı. Kadir Yalçın bu yazısında AKP hükümetinin işbirlikçi özel sektör büyük burjuvazisi üzerinde merkeziyetçi bir baskı uyguladığını yazmıştı. Kadir Yalçın'ın vardığı sonuç şu olmuştu: işbirlikçi özel sektör büyük burjuvazisi ile  "ortak bir platform" kurmayalım ama onların bugünkü demokrasi mücadelesine "katkıda bulunduğunu mutlaka gözetmeliyiz". Herhalde yazar Soylu bu "mutlaka gözetmeliyiz" görüşünden hareketle, bu sınıfın yönlendirdiği siyasi güçlerin sosyalist işçiler üzerindeki güçlü ideolojik ve siyasi etkisine karşı mücadele etme ve işçilerin politik eğitimi görevinden vaz geçiyor.

Yazarın burjuva muhalefet olarak eleştirdiği güçler aslında bu "dıştaki" ve içteki ikili sınıf ittifakının can suyunu verdiği, yönlendirdiği ve açıkça desteklediği bir muhalefettir.

Aynı şekilde Türkiye'nin 102 en büyük yurtdışı ve yurtiçi inşaat şirketini barındıran Türkiye Müteahhitler Birliği Derneği de Türkiye üzerindeki hegemonyacı boyunduruğun en temel toplumsal dayanağı olan işbirlikçi büyük burjuvazinin örgütüdür. Bu örgütte de büyük ölçüde ABD ve batılı güçlerle ve yazarın "burjuva muhalefet" olarak tanımladığı siyasi güçlerin siyasi etkisi bulunuyor.  

CHP'nin ve Kılıçdaroğlu'nun Tutumu Belirsiz Mi?

İlginç olan şey yazarın, CHP ve Kılıçdaroğlu'nun halkın biraz "iyileşme talebi" karşısında tutumunun "belirsiz" olduğunu yazması. Evrensel yazarı, CHP'nin gelecekte izleyeceği politika konusunda işçilere görüş belirtmekten kaçınıyor:  Soylu şöyle yazıyor: Kılıçdaroğlu'nun halka vadettiği "huzur" böyle bir değişimi mi tarif ediyor, bu belirsizdir".

Bize göre ise CHP yönetiminin tutumu çok açıktır, CHP önderliği uzun zamandır ABD'deki Demokrat Parti çizgisini ve Batı Avrupa'daki tekelci burjuvaziyi temsil eden partilerin ve içerdeki işbirlikçi büyük burjuvazinin çıkar ve talepleri doğrultusunda bir siyasi çizgi izlemektedir.   

Cihan Soylu halkı grevlere, gösterilere, mitinglere, boykota ve direnişlere çağırıyor. Fakat sınıf bilinçli işçiler bu eylemlerde hangi devrimci talepleri savunacak? Aksine yazar, işçilere kapitalist toplumda devrimci taleplerin gerçekleşmeyeceğini, sadece biraz iyileşme olabileceğini savunuyor. Sol gösteriyor, fakat karamsar fikirler savunuyor. İşçilere neden bu AKP hükümetin gitmesinin önemli olduğunu açıklamaya odaklanıyor. Bu noktada yazarın sunduğu en önemli gerekçe, hükümetin baskıcı ve yasakçı bir hükümet olması.

Cihan Soylu "İşçi Sınıfı Anti-emperyalizmi" Bayrağını Yere Çalıyor

Türkiye'de sosyalist akımın üç temel sancağından biri işçi sınıfı anti-emperyalizmidir, anti-hegemonyacılıktır. Bu üç ilke bölünemez ve aralarında diyalektik bir birlik bulunur ve sosyalist akımın üç temel yol gösterici ilkesidir. Bir sosyalist parti için bu ilkeleri birbirinden koparmak büyük bir yozlaşmaya götürür.

Bunlardan birini bir diğerinin yerine koymak veya bunlardan herhangi birini bir dönem için geriye çekmek, kaçınılmaz olarak "sol" veya sağ oportünizme yol açar.

Devrimci demokratik muhalif siyasi güçler

Bir keresinde bir sosyalist parti demokratikleşme için ittifak adına anti-emperyalizm ilkesinden taviz vermeyi şöyle savunmuştu: "tamam bu parti uluslararası mali sermayenin merkezlerinden biri olan Avrupa Birliği ile işbirliğini güçlendirmeyi savunuyor. Bundan dolayı bu partiyle ittifaka karşı çıkmak doğru olmaz. Bugün bizim için öncelik demokrasi mücadelesi…" (Burada güdümlü bir örgüt olan HDP kastediliyor)

Cihan Soylu, yazısında devrimci demokratik muhalif siyasi güçlerinden söz ediyor. Fakat bu devrimci demokratik siyasi güçlerin, uluslararası mali sermayenin uzantısı olan sınıfı temsil eden siyasi partilerle olan siyasi bağlarını dikkate almıyor.

Burjuva Muhalefetin Sözde Eleştirisi

Yazar, "Altılı Masa"yı burjuva muhalefet olarak tanımlıyor. Fakat, burjuva muhalefetin, tüm dünya halklarının ve dünya ülkelerinin büyük çoğunluğunun sırtından kârlarına kâr katan bir avuç uluslararası mali sermayenin sömürü sistemini nasıl savunduğundan söz etmiyor. Bu ittifakın ABD ve Batı'nın çok yönlü askeri-mali hegemonik sistemini nasıl savunduğundan tek kelime dahi söz etmiyor.  Peki, nerede kaldı, işçi sınıfı anti-emperyalizmi? 

Yazara göre burjuva muhalefeti sadece işçilere karşı kapitalizmin bildik aldatı masallarını anlatıyor. Oysa burjuva muhalefetin eleştirisini böyle sınırlamak onların gerçek yüzünü gizlemekten başka bir şey değil… Yazar, ABD ve Batı hegemonyacılığının, Türkiye halkı üzerindeki çifte sömürünün bir ayağı olan uluslararası mali sermayenin içerdeki işbirlikçileri ile birlikte tüm güçleri ile "demokrasi bayrağını sallayarak" burjuva muhalefeti ve "devrimci demokratik" muhalefeti desteklediğini işçilerden gizliyor.  Seçim propaganda planında sadece iktidar partilerinin değil, burjuva muhalefetin ve sözde devrimci demokratik muhalefetin gerçek yüzünü sergilemek, üç sosyalist ilkeyi ve sosyalizmin bağımsız devrimci taleplerini savunmak adına layık bir sosyalist partinin görevidir. Bunun bir örneği için bakınız, Lenin'in Yazdığı 1906 Seçim Bildirisi.

Cihan Soylu'dan İşçilere Siyasi Tavsiyeler

Cihan Soylu'ya göre Kapitalist bir toplumda, bunun daha ötesinde bir iyileşme beklentisinin karşılığı yok. Çünkü, kapitalist sömürü sisteminde halkın huzur içinde yaşamasından söz edilemez. Fakat, hükümetin baskı, yasak ve zorbalığa başvurduğu koşullarda emekçiler çok daha fazla huzursuz oluyor.

Han-hakan-padişah-sultan-reis yönetimli devlet geleneğini 21.yüzyıl kapitalist tekelci diktatörlük biçimiyle sürdürmekle övünen bir zihniyetin dayattığı tek adam yönetiminin ağır baskı koşullarını, işçi ve emekçilerin nefes alma yollarını az da olsa açabilecek bir değişimin dahi önemli hale geldiği bir ülkede, bu iktidarın gitmesi bile önem taşır. Evet bu iktidarın gitmesi sadece siyasal baskıları azaltacak bir değişim için dahi önem taşır ve yasaklar çemberinde kısmi gedikler açabilecek bir değişim için, sendikal ve politik örgütlenme önündeki engelleri sınırlayacak bir değişim için dahi önem taşır.

Daha ötesinde bir iyileşme beklentisinin karşılığı yok

Kılıçdaroğlu'nun halka vadettiği "huzur" böyle bir değişimi mi tarif ediyor, bu belirsizdir,……ama halk kitlelerinin çok büyük çoğunluğuyla ağır baskı koşullarının değişmesini, yasak ve saldırıların son bulmasını istedikleri apaçıktır. Halk kitlelerinin zulmü ve zalimce dayatmaları her gün hissettiren hayat pahalılığı, yoksulluk ve işsizliğin hiç değilse biraz olsun azaltılmasını istediği apaçıktır!

Cihan Soylu'ya göre biraz olsun iyileşme talebinden "daha ötesinde bir iyileşme beklentisinin karşılığı ise yoktur. Zaten kapitalist sömürü sisteminde halkın huzur ve güven içinde yaşamasından söz edilemez". Bizce bu yaklaşım işçiler arasında oldukça yaygın olan reformist görüşleri sorun olarak görmeyen ve bu görüşlerle ittifak kurmayı savunan bir yaklaşımdır.

Ağır Baskılara Karşı Biraz Demokrasi, Biraz Nefes Almak Bile Önemli

AKP hükümetinin gitmesi "Yasaklar çemberinde kısmi gedikler açabilecek, sendikal ve politik örgütlenme önündeki engelleri sınırlayacak bir değişim için dahi önem taşır".

Zalim Hükümetin Zulmü ve Burjuva Muhalefetinin Aldatısı

Zalimin zulmüne ve muhalefetin burjuva aldatısına karşı siyasal teşhir ve örgütlenme seferberliği yapılmalı; birleşik mücadele güçlerinin sorumlu davranışı ve devrimci etkinliği; bunlar artarak kendini dayatan gereklilik. Provokasyon ve saldırıların artması güçlü olasılıktır ve buna karşı tek çıkar yol mümkün en geniş emekçi kitlelerinin seferberliğidir.

Yorum Bırakınız

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir