Hakkımızda Sosyalist Birlik (Marksist)
Giriş
Beyler bir düşünün, işçi sınıfının, Lenin, Stalin, Troçki, gibi—değerli önderleri, o günlerde—başta sömürge ve yarı-sömürgeler olmak üzere, dünyanın tüm bölgelerinde emperyalizme karşı en küçük direnişi bile yazılarına konu ederken, neden Şanlı Çanakkale direnişinden—hiç bir yerde tek kelime bile söz etmediler. Neden, 19 Mayıs 1919'da başlayan ulusal direnişi destekler ve sosyalist ülkelerdeki ders kitaplarına koyarken, "Şanlı Çanakkale" savaşı konusunda tek söz dahi etmediler.
Lenin bu konuda öylesine hassas ve kılı kırk yaran bir tutum içindeydi, ki, Birinci Dünya savaşındaki analiz eden tartışmasında, açıkça bu savaş sürecinde sadece iki ülke açısından ulusal bir savaş olduğunu yazmıştı: Belçika ve Balkanlardaki Dağlık Karadağ Krallığı.
Lenin şöyle yazıyordu:
Alman burjuvazisi, kendisi için savaşın en elverişli olduğunu düşündüğü anda, savaş teknolojisindeki en son yenilikleri kullanarak ve (üçüncüsü) Rusya ve Fransa'nın daha önceden yapmış oldukları yeniden silahlanma planlarını ertelemelerini sağlamak suretiyle Birinci Dünya Savaşı'nı başlatmıştır1.
Lenin şöyle diyor:
Bir savaşın niteliği, (gerici veya devrimci olması) saldırgan tarafın kim olduğuna veya kimin topraklarının "düşman" tarafından işgal edilmiş olduğuna bakılarak saptanamaz, aksine; savaşın niteliği bu savaşı hangi sınıfın yürüttüğüne ve bu savaşın hangi siyasetin devamı olduğuna bakılarak belirlenir. Eğer bir gerici, emperyalist savaş söz konusu ise, eğer savaş iki emperyalist, vahşi, gerici burjuvazi koalisyonu grubu arasında sürüyorsa, bu koşullarda her türlü burjuva (en küçük ülkenin burjuvazisi bile) yağmaya katılmış durumdadır.
Lenin, savaşın nedenlerini analiz ederken 4 dünya çapında etkili olan ülkeler arsındaki 4 başlıca çelişmeyi belirlemişti.
Bunun dışında Osmanlı İmparatorluğu dahil olmak üzere çeşitli devletler arasında—ikincil derecede önemli olan—çelişmeler de hesaba katılmalıydı. Bu çelişmelerin analiz eden, Lenin analizi şöyle tamamlıyordu: Bu çelişkilerin tırmanması ve derinleşmesi emperyalistleri,dünyanın yeniden paylaşımına sürüklemişti, fakat "kapitalizm koşullarında, 'dünya egemenliği'nin yeniden paylaşımı ancak bir dünya savaşı bedeli ödenerek gerçekleştirilebilirdi.2.
Açıktır ki, Birinci Dünya Savaşı öncesinde, İttihatçı bürokratik klik kaderini Alman emperyalist burjuvazisi ve Alman savaş makinesi ile birleştirmiş, komplocu yöntemlerle ülkeyi savaşa sokan anlaşmaları Padişahın onayı olmaksızın imzalamış, ve 4 yıl süren savaş boyunca Alman genel Kurmayı ile birlikte, Osmanlı topraklarında ve başka yerlerde savaşı sürdürmüştür. Lenin, bir savaşın hangi topraklarda sürdürüldüğü gerçeğinin, savaşın niteliğini belirlemeyeceğini yazmıştı. Örneğin Ukrayna'daki Galiçya cephesinde Birinci Dünya Savaşı'nın Doğu cephesi kısmında bulunan Galiçya Cephesi. Osmanlı Ordusu burada müttefikleri ile Çarlık Rusya'sına karşı savaştı.
Sosyalist Solda Çanakkale Milliyetçiliği Virüsü
Son yıllarda, gerek çeşitli "sağda ve solda milliyetçi kesimler", gerekse de AKP ve devletin çeşitli kurum ve kuruluşları Çanakkale Savaşı ve Sarıkamış'taki hezimet üzerinden işçi sınıfı ve halklar arasında "milliyetçi yabancılaşmayı" derinleştirme çabalarını arttırmış görünüyorlar. Bu nedenle bu savaşların gerçek niteliğini açıklamak Marksist sosyalist güçler açısından önemli bir ideolojik mücadele görevi olarak durmaktadır.
Anılan bu her iki olayın da, (kimi zaman bilmeden kimi zaman ise bilinçli olarak Kurtuluş Savaşı'nın bir parçası gibi aktarılmaya çalışılmasına rağmen) esas olarak Birinci Dünya Savaşı kapsamı içerisinde yer alması nedeniyle gerek bu savaşın çıkış, gerekse de Osmanlı Devleti'nin savaşa girme nedenlerini doğru kavramak büyük önem kazanıyor. Çünkü bu savaşın çıkışı ve Osmanlı'nın savaşa katılması hakkında da pantürkçü ve milliyetçi değerlendirmeler çok etkilidir.
Değerlendirmelerde Marksist tarihsel materyalizmin trendlerin analizi ile vardığı öznellik-nesnellik ilişkisi diyalektiğine dayalı tarihsel zorunluluk görüşü reddedilmekte bu olayın meydana gelişi ikincil etkenlere ve ikincil derecede olaylara bağlanmaktadır. Bize göre Birinci Dünya savaşının çıkışı ve Osmanlı'nın bu savaşa girişi böylesi bir diyalektiğin sonucu olan bir tarihsel zorunluluktu.
Bu milliyetçi ve pantürkist değerlendirmelerde kısaca, Osmanlı Devleti'nin mecburen, İngiliz-Fransız emperyalizminin tehdidini savuşturmak için, ulusal kaygılarla Almanların yanında savaşa girdiği savunulmaktadır. Veya Birinci dünya savaşının kaynağının ve asıl hedefinin Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşılması olduğunu savunmaktadırlar.
Oysa ki bu durum gerçeği yansıtmamaktadır.
Aşağıda Lenin'in katkıda bulunduğu analizden de görüleceği gibi, Birinci Dünya Savaşı "emperyalist güçlerle zayıf uluslar arasındaki çelişmelerden", İngiliz emperyalizmi ve Rus emperyalizmi ile zayıf Osmanlı Devleti arasındaki çelişmenin keskinleşmesinden değil, esas olarak emperyalist güçler arasındaki çelişmelerin keskinleşmesi ve Almanya'nın küresel çapta emelleri nedeniyle ortaya çıkmıştır.
O dönemin Osmanlı hakim sınıflarının bir bölümünün siyasi temsilcileri, emperyalist yeniden bölüşümden pay almak umudu verilerek, bu kesimler üzerlerinde daha önceden var olan Alman dış etkinin ve bağımlılık ilişkisinin sonucu olarak savaşa dahil edilmiştir. İngiltere ve Fransa'nın "Osmanlıyı savaş dışı tutma" veya "Osmanlı'nın Almanya'nın yanında" savaşa girmesini engelleme yönündeki yoğun çaba ve manevraları başarısız olmuştur.
Savaş, ancak 1919-20'lerden itibaren, Sevr sonrasında ulusal bir direnme savaşı nitelikleri kazanmaya başlamıştır.
Bu anlamda Osmanlı ordularının, merkezi Almanya'da bulunan Üçlü İttifak Karargahı'nın plan ve stratejileri doğrultusunda—hatta Türkiye'de doğrudan görev alan Alman generallerin doğrudan taktik müdahaleleri ile—yürüttüğü savaşlar (Çanakkale ve Sarıkamış) emperyalist savaşın bir parçası ve uzantısıdır. Osmanlı orduları esas olarak bir emperyalist kamp karşısına başka bir emperyalist kamp saflarında yer alan siyasi güçlerin emrinde çarpışmışlardır. Bu tarihsel gerçeklerin üzerinden atlanarak ne Çanakkale ve Sarıkamış ne de dönemin yükselen emperyalist gücü Almanya'nın yedeğinde Osmanlı topraklarını genişletme hayalleri kurmuş olan maceracı hakim sınıf siyasi kliğinin ruh hali değerlendirilebilir.
Bu büyük ve uzun süren savaşın tüm aşamaları, bu aşamalarda oluşan cepheler ve savaşlar incelendiğinde Osmanlı asker ve ordularının katıldığı ve giriştikleri savaşların savaşın genel gidişini ve sonucunu tayin edecek türden öneme sahip olmadıkları görülecektir.
Sadece bazı amaçlı kör milliyetçi ideologlar bu dünya savaşının tarihi kaynaklarını ve ortaya çıkış nedenlerini Osmanlı Devleti'nin paylaşılması gibi bir dar bir amaç etrafında örmeye çalışmaktadırlar.
Dünyadaki bu savaş eğiliminin Osmanlı Devleti'ne yansıması 1908 Devrimi'nin ateşlediği demokratik gelişim ve reform sürecinin gelişmesini de olumsuz yönde etkilemiştir. Kanlı Balkan savaşları ve Osmanlı-İtalya savaşlarında telef olmuş olan emekçi halk, büyük insan kayıpları ve ulusal kaynakların tükenmiş olduğu dayanılmaz ağır koşullarda, yeni bir savaşa zorlanmış sürüklenmiş, Alman imparatorluğu karşısında Osmanlı siyasi ve askeri güçlerinin inisiyatifini tamamen kısıtlayan bir savaş sözleşmesi yapılmıştır. Bu nedenle 1919 yılında başlatılan ulusal kurtuluş hareketi ve savaşı görece oldukça zayıf ve sınırlı güçlerle başlatılmak zorunda kalınmıştır.
Savaşın hangi topraklarda hangi ordularla sürdürüldüğü o savaşın asli niteliğini belirlemez ve ikincil bir önem taşır. Eğer İngilizler Çanakkale'yi geçebilselerdi, Türkiye savaş dışı kalacak, İngiltere ve Fransa (Rusya hariç) Almanya'yı daha kolay tecrit edebilmek için bir avantaj elde etmiş olacaklardı. Böylece aynı zamanda Rusya'ya karşı Türkiye üzerindeki etkilerini güvence altına almış olacaklardı. Çanakkale operasyonu 1915 Nisan ile Aralık ayları arasında sürmüş ve Müttefik Kuvvetler karaya indirdikleri birlikler başarısız olarak Aralık ayında çekilerek Selanik'e kaydırılmıştı. Kanımca bu dünya savaşını anlamak için tüm savaş sürecini ve tüm cephelere bakmak gerekir. Bu koşullarda teorik olarak Osmanlı sosyalistleri ve ilerici güçlerinin görevi, Rusya'da ve diğer ülkelerde olduğu gibi savaş koşullarını proletarya önderliğinde demokratik bir devrime dönüştürmek için, savaşan hükümeti devirmeyi hedef almalıydı.
Bütün o süreçler hakkında Lenin şöyle bir değerlendirmede bulunuyor:
"Birinci Dünya Savaşı, kapitalist güçlerin iki farklı koalisyonunun, daha önce bölünmüş olan dünyayı yeniden paylaşmak için yürüttükleri emperyalist bir savaştı. Amacı sömürgeleri yeniden bölüşmek, nüfuz alanlarını yeniden bölüşmek, sermaye ihraç alanlarını yeniden bölüşmekti. İkinci amacı diğer halkları köleleştirmek idi.
Bu savaş başlangıçta 8 Avrupalı devleti kapsıyordu. Almanya ve Avusturya Macaristan bu iki güç, Fransa, Rusya, Belçika, Sırbistan ve Karadağ Krallığı gibi 6 ülkeye karşı savaşıyordu.
Daha sonra bu savaşa (…) birçok ülke katıldı. Toplam 4 devlet birinci kampta, 34 ülke de (dört İngiliz mandası ve Hindistan sömürgesi) diğer kampta yer aldı. Bunlar daha sonra 1919'da Versay Antlaşması'nı imzaladılar. Her iki taraf için de bu savaş saldırgan ve haksız bir savaştı. Sadece Belçika ve Dağlık Karadağ'da bu savaş, ulusal kurtuluş savaşı öğeleri barındırmıştır.
Bu savaşın ortaya çıkışında iki kamp içindeki önde gelen devletler sorumlu/dahil olmakla birlikte asıl suçlu olan Alman burjuvazisiydi. Bu sınıf, kendisi için savaşın en elverişli olduğunu düşündüğü anda savaş teknolojisindeki en son yenilikleri kullanarak ve üçüncüsü Rusya ve Fransa'nın daha önceden yapmış oldukları yeniden silahlanma planlarını ertelemelerini sağlamak suretiyle Birinci Dünya Savaşı'nı başlatmıştır3.
Savaşı başlatan olay ve gelişmeler şöyle olmuştur: Arşidük Francis Ferdinand, Avusturya Macaristan devletinin başına geçmesi beklenen kişi, bir Sırp milliyetçisi tarafından Saraybosna'da 15 Haziran (28) 1914'te öldürülmüştü.
Alman emperyalizmi bu anı/ve olayı savaşı başlatmak için bir gerekçe yapmıştır. Almanya'nın baskısıyla Avusturya Macaristan İmparatorluğu, Sırbistan'a bir ültimatom vermiştir. Sırbistan devleti bu ültimatomun koşullarını tamamen kabul etmesine karşın, Avusturya Macaristan İmparatorluğu Sırbistan devleti ile diplomatik ilişkileri kesmiş ve başkent Belgrad'ı bombalamıştır. 16 Temmuz'da Rusya kendi sınırları içinde Avusturya Macaristan sınırlarına yakın bölgede askeri manevralara başlamış ve genel seferberlik ilan etmiştir. Almanya, Rusya'nın seferberlik ilanını durdurmasını istemiş, cevap alamayınca Rusya'ya karşı savaş açmıştır. Ardından 22 Temmuz'da İngiltere, Almanya'ya savaş açmıştır. Aynı gün İngiliz Dominyonları (Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Afrika Birliği) ve İngiltere'nin en büyük sömürgesi olan Hindistan, savaşa İngiltere'nin yanında katılmışlardır.
10 Ağustos'ta Japonya, Almanya'ya savaş ilan etti. İtalya resmen Üçlü İttifak (Almanya-Avusturya-İtalya ittifakı) yanında kalmakla birlikte, 4 Ağustos'ta tarafsızlığını ilan etti ve savaş dışı kaldı.
Lenin savaşın nedenlerini şöyle analiz etmişti:
"20. yüzyılın dönümünde kapitalizm, emperyalizme dönüştü. Dünya hemen hemen tamamen en büyük güçler arasında paylaşılmış durumdaydı. Çeşitli ülkelerin ekonomik ve siyasi gelişmelerindeki eşitsizlik olgusu daha da belirgin hale geldi. Kapitalist gelişme yoluna geç giren ülkeler (ABD, Almanya ve Japonya) hızla ilerleyerek dünya pazarında başarılı bir biçimde eski kapitalist ülkelerle—İngiltere ve Fransa—rekabet etmeye ve sömürgelerin yeniden paylaşımı için ısrarla bu ülkelere baskı yapmaya başladılar.
Savaşa yol açan çelişmeler önem sırasına göre şöyle şekillenmekteydi:
Birincisi, en keskin çelişmeler Almanya ve İngiltere arasında olanlardı. Çıkarları dünyanın birçok yerinde çelişen Almanya ve İngiltere arasında, özellikle Alman emperyalizminin ticari ve sömürgeci yayılmasının odak noktaları olan Afrika, Doğu Asya ve Ortadoğu'da ciddi çelişmeler birikmişti. Bağdat Demiryolu'nun inşaatı Britanya egemen kapitalist çevrelerinde ciddi bir telaşa yol açmıştı. Bu demiryolu, Almanya'ya Balkan Yarımadası ve Anadolu üzerinden İran Körfezi'ne doğrudan bir yol oluşturmasıyla Almanya'nın Ortadoğu'da önemli bir konuma gelmesini sağlayarak İngilizlerin, Hindistan'la olan kara ve deniz iletişimini tehdit etmişti.
İkinci çelişme: Almanya ile Fransa arasında da derin çelişkiler mevcuttu. Bu çelişmenin kökleri, Alman kapitalistlerinin, 1870-71'de Fransa Prusya (Alman) savaşının bir sonucu olarak Fransızlardan alınan Alsas-Lorraine bölgesine kalıcı olarak sahip olmak istemesi, buna karşın Fransızların kararlı bir biçimde bu bölgeyi geri alma özlemi idi. Aynı zamanda sömürgeler sorununda da Fransız ve Alman çıkarları çatışıyordu. Fransızların Fas'ı işgal etme girişimleri, Fas'ı kendine bağlamak isteyen Almanların kararlı direnci ile karşılaşmıştı4.
Üçüncü çelişme Almanya ve Rusya arasındaki çelişmeydi.
Rusya ile Almanya arasındaki çelişkiler 19. yüzyılın sonlarına doğru derinleşmeye başlamıştı. Alman emperyalizminin Ortadoğu'da genişlemesi ve Türkiye üzerinde denetim oluşturma çaba ve girişimleri, Rusya'nın ekonomik, politik ve stratejik çıkarlarını ihlal etmekteydi. Almanya, bir yandan kendi sanayi ürünlerinin Rus pazarlarına serbestçe girmesini garanti altına alırken, öte yandan uyguladığı yüksek gümrük duvarları ile Rusya'dan yaptığı tahıl ithalatını sınırlamıştı.
Dördüncü çelişme Rusya ile Avusturya Macaristan İmparatorluğu arasındaki çelişmeydi.
Balkanlarda, Rusya ile Avusturya-Macaristan imparatorluğu arasında, ikinci gücün (Av-Mac) Almanya'dan aldığı destek ile komşu Güney Slav topraklarına (Bosna, Dağlık Karadağ (Montenegro) ve Sırbistan'a) yayılmasından kaynaklı, derin çelişkiler mevcuttu. Avusturya Macaristan Balkanlarda üstünlük sağlamak niyetindeydi. Rusya ise emperyalist amaçlarla halklarının özgürlük ve ulusal özgürlük mücadelelerini destekliyor, Balkanları kendi nüfuz alanı olarak görüyordu. Çarlık rejimi ve emperyalist Rus burjuvazisi, Balkanlardaki konumunu güçlendirmek için Çanakkale ve İstanbul Boğazları'nı ele geçirmek istiyorlardı.
Savaşa yol açan ikincil düzeydeki çelişmeler
Almanya ile karşısındaki üç büyük güç arasındaki çelişmeler temel çelişmelerdi diğerleri ise ikinci derecedeki çelişmelerdi. Büyük Britanya ve Fransa arasında, Büyük Britanya ve Rusya arasında, Avusturya Macaristan ve İtalya arasında, Türkiye ile İtalya arasında bir çok anlaşmazlık konusu vardı, ancak bunlar Almanya ve rakipleri—Büyük Britanya, Fransa ve Rusya—arasındaki temel çelişkilere göre ikincil önem taşımaktaydı. Bu çelişkilerin tırmanması ve derinleşmesi emperyalistleri,dünyanın yeniden paylaşımına sürüklemişti, fakat "kapitalizm koşullarında, 'dünya egemenliği'nin yeniden paylaşımı ancak bir dünya savaşı bedeli ödenerek gerçekleştirilebilirdi"5.
Ne büyük bir öngörü… Marx'ın 1871'de kaleme aldığı değerlendirmeden yirmi yıl sonra 1891'de yazılan bir değerlendirmenin çok değil 23 yıl sonra kanlı bir biçimde kanıtlanmış olması, büyük ustaların tarihsel materyalizm silahını nasıl ustalıkla kullandıklarının bir somut örneği olarak görülebilir…
8 Eylül 1920 Bakü Kongresi'nin Tutumu
Lenin'in kuruluşuna önderlik ettiği ve çalışmalarını yakından takip ettiği Komünist Enternasyonal'in örgütlediği Bakü Doğu Halklar Kongresi de Kurtuluş Savaşımız ile ilgili olarak aldığı 3 maddelik kararda, şu ifadeyi kullanıyor: "Bugünkü ulusal devrimci hareket içindeki ve geçmişte Türkiye köylü ve işçilerini emperyalist gruplardan birinin çıkarları yararına kıyımına sebep olmuş bulunan ve böylece Türkiye'nin emekçi yığınlarını küçük bir zenginler grubu ve yüksek rütbeli görevli subayların çıkarları lehine ikili bir biçimde yoksulluğa ve mahfına mahkûm etmiş olan gruptan önderlere karşı özel bir dikkatle yaklaşmak konusunda dikkat çekmeyi gerekli sayar". "Kongre bu önderlere6 emekçi yığınlara hizmet ederek ve geçmiş yanlış adımlarını düzeltmeğe hazır olduklarını eylemleriyle göstermelerini önerir."
Not: Fakat maalesef bazıları için artık Lenin ve Komünist Enternasyonal gibi değerli önderlerin görüşleri çeşitli gerekçeler gösterilerek, göz ardı ediliyor veya gizleniyor.
Son Sözler
Çanakkale'de emperyalist emeller için birbirine kırdırılan işçi ve emekçilerin ölüleri üzerinden, muhafazakar milliyetçi söylemi toplumun beynine kazımaya çalışan güçlerin hakim sınıf olma karakteri ile Enver-Talat-Cemal Paşaların hakim sınıf karakterinin temelde farklı olmadığı açıktır. Eklememiz gerekir ki aynı güçler söz konusu savaşın başarısını güvence altına almak için Çanakkale Savaşı ile aynı yıl içinde 27 Mayıs 1915'te çıkardıkları "Techir Yasası" ile Anadolu'daki milyonlarca Ermeni'yi topluca zorla ve hunharca yurtlarından etmişler, dayanılmaz ölüm ve acılara neden olan diğer büyük bir tarihsel trajediye yol açmışlardır. Sosyalistler bugün ve daima onların maskelerini indirmeye davam edecektir.
Lenin, Stalin, Dimitrov, Mao gibi önemli liderlerin makalelerinde ve Komünist Enternasyonal belgelerinde ve çeşitli sosyalist ülkelerin tarih kitaplarında, Mustafa Kemal önderliğinde başlayan ve burjuvazinin diktatörlüğünün kurulması ile sonuçlanan Kurtuluş savaşı hakkında bir dizi olumlu yazı ve değerlendirme bulunurken, Çanakkale savaşı hakkında tek bir olumlayıcı yazının bulunmayışı Marksistler için uyarıcı olmalıdır. Çünkü, Lenin'in önderliğinde kurulan 3. Enternasyonal, Doğu'da emperyalizme karşı gelişen ulusal akımların, proletaryanın sosyalizm için mücadelesine yeni bir müttefik olarak önemli bir rol oynayacağını düşünmüşlerdi. Doğu'da ortaya çıkan devrimci nitelik taşıyan ve emperyalizmi zayıflatan bir olay, savaş vb. oluştuğunda bunu özellikle desteklemeyi ve duyurmayı görev bilmişlerdir. Aynısını Çanakkale savaşı için yapmamış olmaları onların Çanakkale savaşını nasıl değerlendirdiğine dair önemli bir işarettir. Burjuva milliyetçiliği Marksizm-Leninizmi çürüten kadim bir virüstür ve işçi sınıfının onun çeşitli biçimlerde ortaya çıkmasına karşı eğitilmesi en temel görevlerimizden birisidir.
- V.I. Lenin, Poln. sobr. soch., 5. baskı., cilt. 26, syf. 16 [↩]
- Lenin, age, cilt. 34, syf. 370 [↩]
- Büyük Sovyet Ansiklopedisi, V.I.Lenin, Poln. sobr. soch., 5. Ed baskı., cilt. 26, syf. 16. [↩]
- Engels, Karl Marx'ın Fransa'da İç Savaş adlı kitabının Almanca Üçüncü baskısına yazdığı girişte bu durumu şöyle özetler: "Alsace-Lorraine'in ilhakının Fransa'yı Rusya'nın kollarına atacağı ve bu ilhaktan sonra Almanya'nın, ya Rusya'nın haraca bağlanmış uşağı durumuna geleceği, ya da kısa bir soluk alma zamanından sonra, yeni bir savaş için, ve doğrusunu söylemek gerekirse "bir ırklar savaşı, birleşmiş Latin ve Slav ırklarına karşı bir savaş için" silahlanmak zorunda kalacağı yolundaki kehanet harfi harfine gerçekleşmedi mi? (…) Sonucunun mutlak belirsizliğinden başka hiçbir şeyi kesin olmayan bir savaş, tüm Avrupa'yı on beş-yirmi milyon silahlı adamın kırıp geçirmesine teslim edecek bir ırklar savaşı. Ve eğer bu savaş henüz patlak vermiyorsa, bunun tek nedeni büyük askeri devletlerden en güçlüsünün, onun sonal sonucunu önceden görme mutlak olanaksızlığı karşısında korkuya kapılmasıdır…" (K. Marx, Fransa'da İç Savaş, Sol Yayınları, syf. 8.) [↩]
- Lenin, age, cilt. 34, syf. 370. [↩]
- Türkiye'yi savaşa sokan eski önderleri kastediyor [↩]