Bir Sendikacıdan Türkiye Komünistlerine Dayanaksız Suçlama ve İtham

Deniz Kızılçeç

Bir sendikacı, son yıllarda ikincil kaynaklara dayanarak CHP'nin Türkiye'de özgün bir sosyalizm inşa etme görevini üstlendiğini kanıtlamaya ve CHP'nin sosyalizme ve komünistlere karşı olmadığını kanıtlamaya çalışıyor. Sınıf bilinçli işçilerin, Marksizm ve bilimsel sosyalizmin en temel görüşleri ile çelişen bu yeni keşifleri ciddiye alacağını sanmıyorum.  

Aynı sendikacı, geçen ay bir web sitesinde yazdığı yazıda Türkiye komünistlerine ağır suçlamalar yapıyor: "Ne yazık ki, 1920'li ve 1930'lu yıllardaki Türk komünistleri, Sovyetler Birliği'nden emir ve para alıyorlar, Sovyetler Birliği'nin çıkarlarına Türkiye'nin çıkarlarından daha büyük öncelik tanıyorlardı".

Yazar, burada komünistlerin dünya işçi sınıfının çıkarlarına ve aynı zamanda bir işçi devleti olan Sovyetler Birliği'nin ulusal çıkarlarına hizmet ettiklerini buna karşın Türkiye'nin ulusal çıkarlarına ihanet ettiklerini savunuyor.   

Komünist Enternasyonal'de Partiler Arası İlişkiler (1919-1943)

TKP ve Türkiye komünistleri Lenin'in kurduğu Komünist Enternasyonal'in üyesiydi. Bu örgüt içinde tüm partiler eşitlik hukuku içinde üyeydiler ve aralarında ast-üst emir komuta ilişkisi yoktu. Bu örgütün önemli bir amacı da sosyalist akım içindeki büyük krizden sonra zayıf ve siyasi bakımdan olgunlaşmamış konumda olan Komünist partilerin gelişmesine destek olmaktı. Amaç, bu partilerin deneyim birikimi ve siyasi birikim kazanarak ülkelerindeki devrimi başarıyla ilerletmesiydi. Bu örgüt içinde en birikimli ve deneyimli partinin Rusya Komünist Partisi (Bolşevik) olduğunu ve diğer partiler içinde büyük bir prestije sahip olduğunu biliyoruz. Bu örgüt içinde herhangi bir partinin diğer bir partinin veya ülkenin talimatı ile faaliyet sürdürmesi gibi bir ilke bulunmuyordu, kaldı ki herhangi bir partinin diğer bir ülke lehine 5. Kol faaliyet göstermesi tamamen Komünist Enternasyonal'in ilkelerine aykırıydı.

Komünist Partiler Komünist Enternasyonal'den Ne Tür Destekler Aldılar

Bu konuda basit bir araştırma çeşitli ülkelerin komünist partilerinin Komünist Enternasyonal'den ne tür destekler aldıklarını ortaya koyacaktır. Örneğin, Komünist Enternasyonal'den Çin'e tayin edilen Otto Braun, Mao Zedung ile birlikte Kızıl Ordu'nun komutanı olarak Çan Kayşek'in karşı devrimci ordularına karşı savaşmıştı. ÇKP'nin Yalta anlaşmasına kadar bu örgüt üzerinden büyük ölçekli silah, para ve çeşitli karşılıksız yardımlar aldığını biliyoruz. Bu yardımlar, ÇKP'nin kendi iradesi ile aldığı yardımlardı. Ayrıca ÇKP'nin önderleri ve komutanları Komünist Enternasyonal üzerinden Sovyetler Birliği'ndeki çeşitli okullarda eğitim aldılar. Komünist Enternasyonal'in bir amacı da Komünist Partilerin çeşitli alanlarda uzmanlar yetiştirmesine yardım etmekti, örneğin gizli örgüt faaliyetinde uzmanlaşmak gibi.

Yazar, bu suçlamasıyla sadece Türkiye komünistlerini değil Komünist Enternasyonal'e üye partileri ve Sovyetler Birliği'ni de suçlamış oluyor. Oysa bu yıllarda gerçekleşen komünist partiler arasındaki dayanışma ve işbirliği dünya sosyalist akımının parlak sayfaları arasında yer almıştır ve bunu hiç kimsenin değiştirmeye gücü yetmez. Ayrıca, Türkiye komünistlerinin Komünist Enternasyonal'den  kendi iradeleri dışında bir talimatı uygulamak zorunda olduklarını belirten bir kanıt ve belge de bulunmuyor. Milliyetçilerin sosyalistleri vatan haini olarak suçlaması ve Sovyetler Birliği'nin emrindeki uşaklar olarak göstermesi klasik ve yaygın bir suçlamadır. Türkiye sosyalistleri veya komünistlerini Türkiye'nin ulusal çıkarlarına karşı çıkıp Sovyetler Birliği'nin ulusal çıkarlarına hizmet ettikleri iddiası son derece dayanaksız bir ithamdır.

Sosyalistler ve Ulusal Çıkar

Sosyalistler ile her türden milliyetçi sosyalist arasında ulusal çıkar sorununa yaklaşımda temel bir fark ve çelişme bulunur. Marx bu sorunu Alman milliyetçi sosyalisti Lasalle'a yaptığı eleştiride ele almıştır. Lasalle, Prusya feodalizminin desteği ile burjuvaziye karşı mücadeleyi savunan bir milliyetçi-devletçi sosyalistti, işçilere dayanan büyük bir sosyalist örgüt kurmuştu, devlet desteği ile sosyalizmi kuracağına inanıyordu.

Marx onu şöyle eleştirmişti: "İşçi sınıfının sosyalist akımının diğer tüm küçük burjuva ve burjuva akımlardan farkı sosyalist akımın sadece biçim (form, görünüm)  açısından ulusal olmasıdır. Sosyalist akımın özü evrensel ve enternasyonalisttir, çünkü kapitalizmin dünya çapında bir sistem olması bunu gerektirir". Açarsak, gelişmekte olan ülkelerdeki çeşitli burjuva partileri temsil ettikleri sınıfın çıkarları için emperyalist ülkelerdeki hakim partilerle çeşitli derecelerde işbirliği ve ittifak içindedirler. Bazıları ise çok çeşitli bağlarla emperyalist burjuvaziye göbekten bağlanmıştır ve varlıklarını sınıf iktidarlarını emperyalist burjuvaziye borçludurlar. Bu partiler bu işbirliği ve ittifaklarını "ulusal çıkar" olarak göstermeye özen gösterirler. CHP, Türkiye'yi ulusal çıkar adına NATO'ya sokmuş ve Amerika ve çeşitli Batı ülkeleri ile kölelik anlaşmaları imzalamıştır. Bu politikaları eleştiren sosyalistler Sovyet uşağı ve vatan haini ilan edilmiştir. Burjuvazinin dünya çapında bir ağ ve hakimiyet zinciri kurmuş olması, tüm dünya işçi sınıfının ve onun partilerinin de dünya çapında işbirliğini ve dayanışmasını gerektirir. Sosyalist partiler, ülkelerindeki çeşitli sorunları incelerken bunları yalıtık ve izole bir  biçimde– ulusal çerçeve sınırları içinde ele alırlarsa, ülkelerindeki durumu ekonomik ve siyasi gelişmeleri kavramada büyük hatalar yaparlar ve başarısız olurlar. Çünkü, dünya kapitalizminin merkezlerinde ortaya çıkan yeni politikalar ve yeni ideolojik ve siyasi akımlar, bunların gelişmekte olan ülkelerdeki dayanakları olan sınıflar ve partiler aracılığı ile büyük etkilerde bulunur. Gerçek sosyalist partiler, ulusal devlet çıkarına, sosyalizmin ilkeleri ve sosyalizmin savaş ve barış konusundaki biriktirilmiş olan teorik hazineden beslenerek bakarlar. Bu ilkeler hergün yeni değişimlerle zenginleşmektedir, fakat bu ilkelerin asıl özü olan dünya işçi sınıfının ve onların siyasi çıkarlarının kapitalizme ve emperyalizme karşı ortak çıkarlara sahip olduğu gerçeği değişmeden kalmaktadır.

Sosyalist Partiler ve Milliyetçi Partiler Arasında Ulusal Çıkar Uzlaşmaları

Sosyalist partiler ve milliyetçi partiler arasında çeşitli dönemlerde ulusal çıkar üzerine nesnel olarak uzlaşma koşulları ve birleşik cephe içinde işbirliği durumları doğmaktadır, bunlar genellikle geçici işbirlikleridir. Buna karşın birleşik cephenin sürdüğü koşullarda dahi iki partinin nihai hedefleri farklı olduğu için birleşik cephe içinde ciddi çelişmeler, mücadeleler, hatta silahlı çatışmalar doğmaktadır. Sosyalist partinin her koşulda kendi siyasi bağımsızlığını koruması, gerçek ulusal çıkarla çelişen durumlarda ittifak kurduğu partiye karşı kesin ve kararlı bir tutum alması gerekir. Mao Zedung şöyle yazıyor: Proletarya ulusal burjuvaziyi kendi önderliği altında birleşik cepheye katmaya çaba göstermelidir ve belirli özel koşullar altında hatta büyük burjuvazinin bir bölümünün dahi birleşik cepheye katmaya çalışmalıdır; böylece temel düşmanı mümkün olan en büyük ölçüde tecrit etmeye çalışmalıdır. Burjuvaziyle birleşik cephe kurduğunda proletarya kendi bağımsızlığını korumalı ve "birlik, mücadele, mücadele yoluyla birlik" şeklinde üç politikayı uygulamalı ve burjuvaziyle ayrılmak zorunda kaldığında özellikle büyük burjuvaziyle ayrılmak zorunda kaldığında; ona karşı kararlı silahlı mücadeleyi yürütme cesaret ve yeteneğini göstermelidir. Bunu yaparken ulusal burjuvazisinin sempatisini kazanma çabasını veya onu tarafsızlaştırmaya devam etmelidir.

CHP Neden TKP'yi Ezme ve Bastırma Yolunu İzledi ?  

Bu sorunun yanıtını gerçekçi tarihsel verilerle incelemek gerekir.Ankara hükümeti ve CHP'nin başında deneyimli liderler vardı. Bunlar Sovyetler Birliği'nin zaaflarını ve güçlü yanlarını oldukça iyi kavrayacak düzeydeydi. Bunun kanıtı, Kurtuluş Savaşı sürerken faklı emperyalist güçler arasındaki çelişmelerden başarılı bir şekilde yararlanmasından anlaşılıyor. Önce Fransızlarla daha sonra İtalyanlarla çeşitli anlaşmalar yaptılar ve İngiltere'yi yalnızlaştırmaya çalıştılar. Batılı ülkeler ile Sovyetler Birliği arasındaki keskin çelişmelerin farkındaydılar. Avrupalı büyük emperyalist güçler ancak 1934 yılında Sovyetler Birliği'ni Birleşmiş Milletler'e aldılar, 1940'lara kadar Sovyetler Birliği'ni kuşatma politikası izlediler. Bakınız Hitler ile yapılan Münih anlaşması.  Sovyetler Birliği 1940'lara kadar hala ikinci sınıf bir dünya gücüydü. Diğer yandan, 1920'lerden itibaren çeşitli ülkelerde faşizm yükselişe geçti ve önce Türkiye'nin yakın müttefiki olan İtalya'da iktidara geldi.

Türkiye hükümetinin temel dış politikası Avrupa merkezli büyük güçlerle ilişkileri temel alan özellikle İngiltere-Fransa eksenli olarak oluşan emperyalist güç merkezi ile uyumu temel almaktaydı. Sovyetler Birliği ile ilişkiler bu temel ilişkilere tabi kılınmaya çalışılıyordu. Sovyetler Birliği ile ilişkilerde Batılı müttefikleri rahatsız etmeyecek bir mesafe korunması gerekiyordu.

Aynı zamanda faşist İtalya-Almanya bloku ile de dengeci ilişkiler sürdürülüyordu. Faşist devletler ve İngiltere-Fransa bloku o tarihlerde Komünist Enternasyonal'e karşı yoğun bir propaganda savaşı sürdürüyordu. Bu propaganda Komünist Enternasyonal'i Sovyetler Birliği'nin komutasındaki bir örgüt olarak ele alıyor ve komünist partileri Sovyet ajanı partiler olarak gösteriyordu. İktidar partisi olan CHP'nin komünistleri bastırma politikasına geniş çerçeve içinde bakarsak, bu tercih temel olarak Türkiye için bir dış politika tercihi idi. CHP'nin dış politika mantığı açısından bakarsak, bu koşullarda Komünist Enternasyonal'e üye olan bir partiye izin verilmesi için ciddi baskılar getirecek emperyalistlere ve faşistlere karşı bir tür meydan okuma anlamına gelecekti.

1940'larda Faşizme karşı ittifak görüşmelerinde İngiltere ve ABD'nin talep ettiği önemli bir taviz Komünist Enternasyonal'in faaliyetlerine son verilmesiydi, nitekim 1943 yılında Komünist Enternasyonal bir değerlendirme yaparak oy çokluğu ile kendisini feshetme kararı aldı. CHP'nin TKP'yi ezme ve bastırma politikasının kaynağı kesinlikle TKP'nin milli çıkara ihanet etmesi değil, emperyalizme ve feodalizme karşı kararlı mücadeleyi ve işçi sınıfı önderliğine demokratik devrimi, kapsamlı bir toprak reformunu ve aynı zamanda sosyalist Sovyetler Birliği ile ve dünya antiemperyalist demokrasi güçleri ile kararlı işbirliğini savunmasıydı. 

Yorum Bırakınız

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir