Hakkımızda Sosyalist Birlik (Marksist)
ABD Hegemonyası ve Vahim Sonuçları
20 Şubat 2023 tarihinde Çin, ABD emperyalizminin dünya genelinde kendini gösterdiği sayısız yolu detaylandıran ABD Hegemonyası ve Vahim Sonuçları başlıklı kapsamlı bir rapor yayınladı.
ABD "Demokrasi, özgürlük ve insan haklarını teşvik etme kisvesi altında", sonsuz savaşlar yürütmüş, renkli devrimler organize etmiş, kendi kurallarına göre oynamayı reddeden hükümetlerin altını oymuş ve ekonomik baskı uygulamıştır – tüm bunlar ABD'nin vurgunculuğu için elverişli bir küresel ortam yaratmak ve bunu sürdürmek; dünyanın kaynaklarına, toprağına, emeğine ve pazarlarına hükmetmek uğruna yapılmıştır. "ABD, yeraltı kaynaklarına sahip her ülkenin halkını soymak ve köleleştirmek için ne gerekiyorsa yapıyor."
Belgede, ABD'nin 18. ve 19. yüzyıllarda Kuzey Amerika kıtasında yayılmasıyla başlayan, Latin Amerika üzerinde hegemonya kurmasıyla devam eden ve ardından Kore, Vietnam, Afganistan, Yugoslavya, Irak ve Suriye'deki 20. ve 21. yüzyıl savaşlarıyla vahşileşen askeri müdahale siciline şöyle değiniliyor.
"Son yıllarda ABD'nin yıllık ortalama askeri bütçesi 700 milyar ABD dolarını aşarak dünya toplamının yüzde 40'ını oluşturdu ve arkasından gelen 15 ülkenin toplamından daha fazla… ABD'nin denizaşırı ülkelerde yaklaşık 800 askeri üssü ve 159 ülkede konuşlanmış 173.000 askeri bulunmaktadır."
Belgede ayrıca, ABD'nin doların uluslararası para sisteminin merkezindeki konumunu haksız kazanç elde etmek için kullandığı ve "uluslararası örgütler üzerindeki kontrolünü kullanarak diğer ülkeleri Amerika'nın siyasi ve ekonomik stratejisine hizmet etmeye zorladığı" analiz ediliyor.
Raporun sonunda ABD'ye "hegemonyacı, otoriter ve zorba uygulamalarından vazgeçmesi", müdahale etmeme ve egemenliğe saygı ilkelerini benimsemesi, barış ve işbirliği yolunu izlemesi ve uluslararası hukuk çerçevesinde faaliyet göstermesi çağrısında bulunuluyor.
Emperyalist politikacıların ve medyanın Çin'i "saldırgan" ve "Batı değerlerine tehdit" olarak yaftaladığı ve Batı solundaki pek çok kişinin "ne Washington ne Pekin" gibi garip bir çizgi izlediği bir dönemde, bu belge küresel siyasetin durumuna ve ABD egemen sınıfının oynadığı zehirli role ilişkin güçlü ve değerli bir analiz sunmaktadır.
Rapor ilk olarak Çin Dışişleri Bakanlığı'nın web sitesinde İngilizce olarak yayınlanmıştır.
***
Giriş
İki dünya savaşı ve Soğuk Savaş'ın ardından dünyanın en güçlü ülkesi haline gelen ABD, diğer ülkelerin iç işlerine karışmak, hegemonya peşinde koşmak, bunu sürdürmek ve kötüye kullanmak, yıkıcılığı ve sızmayı ilerletmek ve uluslararası topluma zarar verecek şekilde kasıtlı olarak savaşlar çıkarmak için daha cesurca hareket etti.
Amerika Birleşik Devletleri uzun zamandır demokrasi ve insan haklarını teşvik etmek adına diğer ülkeleri ve dünya düzenini kendi değerleri ve siyasi sistemiyle şekillendirmeye çalışmaktadır.
ABD, "renkli devrimler" sahnelemek, bölgesel anlaşmazlıkları kışkırtmak ve hatta demokrasi, özgürlük ve insan haklarını teşvik etme kisvesi altında doğrudan savaşlar başlatmak için hegemonik bir oyun kitabı geliştirmiştir.
Soğuk Savaş zihniyetine bağlı kalan ABD, bloklaşma siyasetini tırmandırarak çatışma ve cepheleşmeyi körüklemeye devam ediyor. Ulusal güvenlik kavramını abartmış, ihracat kontrollerini suiistimal etmiş ve başkalarını tek taraflı yaptırımlara zorlamıştır. Uluslararası hukuk ve kurallar konusunda seçici bir yaklaşım benimsemiş, bunları uygun gördüğü şekilde kullanmış ya da bir kenara atmış ve "kurallara dayalı uluslararası düzeni" korumak adına başkalarına kendi çıkarlarına hizmet eden kuralları dayatmaya çalışmakta..
Bu rapor, ABD hegemonyacılığı ilgili gerçekleri ortaya koyarak, ABD'nin siyasi, askeri, ekonomik, mali, teknolojik ve kültürel alanlardaki hegemonyasını kötüye kullanmasını ifşa etmeyi ve ABD uygulamalarının dünya barışı ve istikrarı ile tüm halkların refahı açısından taşıdığı tehlikelere daha fazla uluslararası dikkat çekmeyi amaçlamaktadır.
I. Siyasi Hegemonya – Ağırlığını Her Yere Koymak
◆ ABD'nin diğer ülkelerin içişlerine müdahale ettiği örnekler çoktur. ABD "demokrasiyi teşvik etmek" adına Latin Amerika'da "Neo-Monroe Doktrini" uygulamış, Avrasya'da "renkli devrimler" kışkırtmış ve Batı Asya ve Kuzey Afrika'da "Arap Baharı" düzenleyerek birçok ülkeye kaos ve felaket getirmiştir.
1823 yılında Amerika Birleşik Devletleri Monroe Doktrinini ilan etti. "Amerikalılar için Amerika" sloganını atarken, asıl istediği "Amerika Birleşik Devletleri için Bir Amerika Kıtası" idi.
O tarihten bu yana, birbirini izleyen ABD hükümetlerinin Latin Amerika ve Karayip Adaları Bölgesi'ne yönelik politikaları siyasi müdahale, askeri müdahale ve rejim yıkma eylemleri ile doludur. Küba'ya yönelik 61 yıllık düşmanlığından ve ablukasından Şili'deki Allende hükümetini devirmesine kadar, ABD'nin bu bölgeye yönelik politikası tek bir ilke üzerine inşa edilmiştir: boyun eğenler yükselecek olacak, direnenler ise yok olacaktır.
2003 yılı, Gürcistan'da "Gül Devrimi", Ukrayna'da "Turuncu Devrim" ve Kırgızistan'da "Lale Devrimi" gibi "renkli devrimler" silsilesinin başlangıcı oldu. ABD Dışişleri Bakanlığı bu "rejim değişikliklerinde" "merkezi bir rol" oynadığını açıkça itiraf etti. ABD ayrıca Filipinler'in içişlerine de müdahale ederek 1986'da Başkan Ferdinand Marcos Sr. ve 2001'de Başkan Joseph Estrada'yı sözde "Halkın Gücü Devrimleri" yoluyla devirdi.
Ocak 2023'te eski ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo yeni kitabı Asla Bir Milim Geri Adım Atma Yok: Sevdiğim Amerika için Savaşıyorum (Never Give an Inch)'i yayınladı:
Bu kitapta ABD'nin Venezüella'ya müdahale etmeyi planladığını açıkladı. Plan, Maduro hükümetini muhalefetle bir anlaşmaya varmaya zorlamak, Venezuela'yı döviz karşılığında petrol ve altın satma kabiliyetinden mahrum bırakmak, ekonomisi üzerinde yüksek baskı uygulamak ve 2018 başkanlık seçimlerini etkilemekti.
◆ ABD uluslararası kurallar konusunda çifte standart uyguluyor. Kendi çıkarlarını ön planda tutan ABD, uluslararası anlaşmalardan ve örgütlerden uzaklaştı ve iç hukukunu uluslararası hukukun üstünde tuttu. Nisan 2017'de Trump yönetimi, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu'nun (UNFPA) "zorlayıcı kürtaj ya da istemsiz kısırlaştırma programlarını desteklediği ya da bu programların yönetimine katıldığı" gerekçesiyle ABD'nin bu kuruluşa sağladığı tüm fonları keseceğini açıkladı.
Amerika Birleşik Devletleri 1984 ve 2017 yıllarında UNESCO'dan iki kez ayrılmıştır. 2017 yılında iklim değişikliğine ilişkin Paris Anlaşmasından ayrıldığını açıkladı.
2018'de ise örgütün İsrail'e karşı "önyargılı" olduğu ve insan haklarını etkin bir şekilde koruyamadığı gerekçesiyle BM İnsan Hakları Konseyi'nden ayrıldığını açıkladı. 2019'da ABD, gelişmiş silahların sınırsızca geliştirilmesi amacıyla Orta Menzilli Nükleer Silahlar Anlaşması'ndan çekildiğini açıkladı. 2020 yılında ise Açık Semalar Antlaşması'ndan çekildiğini duyurdu.
ABD ayrıca Biyolojik Silahlar Sözleşmesi (BWC) için bir doğrulama protokolü müzakerelerine karşı çıkarak ve ülkelerin biyolojik silahlarla ilgili faaliyetlerinin uluslararası düzeyde doğrulanmasını engelleyerek biyolojik silahların kontrolüne de engel oldu. Kimyasal silah stokuna sahip tek ülke olan ABD, kimyasal silahların imhasını defalarca geciktirmiş ve yükümlülüklerini yerine getirme konusunda isteksiz davranmıştır. "Kimyasal silahlardan arındırılmış bir dünyanın" gerçekleştirilmesinin önündeki en büyük engel haline gelmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri ittifak sistemi aracılığıyla küçük blokları bir araya getirmektedir. Asya-Pasifik bölgesine bir "Hint-Pasifik Stratejisi" dayatıyor, Beş Göz, Dörtlü ve AUKUS gibi özel cepheleşmeci kulüpler kuruyor ve bölge ülkelerini taraf tutmaya zorluyor. Bu tür uygulamalar esasen bölgede bölünme yaratmayı, çatışmayı körüklemeyi ve barışı baltalamayı amaçlamaktadır.
ABD, diğer ülkelerdeki demokrasiyi keyfi olarak yargılamakta ve yabancılaşma, bölünme, rekabet ve çatışmayı kışkırtmak için "otoriterizme karşı demokrasilerin birliği" gibi sahte bir anlatı üretmektedir. Aralık 2021'de ABD, demokrasinin gerçek ruhuyla alay ettiği ve dünyayı böldüğü gerekçesiyle birçok ülkeden eleştiri ve muhalefet alan ilk "Demokrasi Zirvesi "ne ev sahipliği yaptı. Mart 2023'te ABD, hoş karşılanmayan ve yine destek bulamayacak olan bir başka "Demokrasi Zirvesi "ne ev sahipliği yapacaktır.
II. Askeri Hegemonya – Keyfi ve Fütursuz Güç Kullanımı
Amerika Birleşik Devletleri'nin tarihi şiddet ve genişleme ile karakterize edilir. Amerika Birleşik Devletleri 1776'da bağımsızlığını kazandığından bu yana sürekli olarak güç kullanarak genişlemeye çalışmıştır: Kızılderilileri katletmiş, Kanada'yı işgal etmiş, Meksika'ya karşı savaş açmış, Amerikan-İspanyol Savaşı'nı başlatmış ve Hawaii'yi ilhak etmiştir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD'nin kışkırttığı ya da başlattığı savaşlar arasında Kore Savaşı, Vietnam Savaşı, Körfez Savaşı, Kosova Savaşı, Afganistan Savaşı, Irak Savaşı, Libya Savaşı ve Suriye Savaşı yer almış ve yayılmacı hedeflerine giden yolu açmak için askeri hakimiyetini kötüye kullanmıştır. Son yıllarda ABD'nin yıllık ortalama askeri bütçesi 700 milyar ABD dolarını aşarak dünya toplamının yüzde 40'ını oluşturdu ve arkasındaki 15 ülkenin toplamından daha fazla…. ABD'nin denizaşırı ülkelerde yaklaşık 800 askeri üssü ve 159 ülkede konuşlanmış 173.000 askeri bulunmaktadır.
Amerika İşgal Ediyor: Yerkürede neredeyse Tüm Ülkeleri Nasıl İşgal Nasıl Ettik ve Askeri Açıdan Dahil Olduk adlı kitaba göre ABD, sadece üç istisna ülke dışında Birleşmiş Milletler tarafından tanınan 190 küsur ülkenin neredeyse tamamıyla savaşmış ya da askeri ilişkiye girmiştir. Bu üç ülke, Amerika Birleşik Devletleri onları haritada bulamadığı için "atlanmıştır".
Eski ABD Başkanı Jimmy Carter'ın da belirttiği gibi, ABD hiç şüphesiz dünya tarihinin en savaşçı ülkesidir. Tufts Üniversitesi'nin "Askeri Müdahale Projesine Giriş: ABD Askeri Müdahaleleri Üzerine Yeni Bir Veri Seti, 1776-2019" başlıklı raporuna göre ABD bu yıllar arasında küresel çapta yaklaşık 400 askeri müdahalede bulunmuştur; bunların yüzde 34'ü Latin Amerika ve Karayipler'de, yüzde 23'ü Doğu Asya ve Pasifik'te, yüzde 14'ü Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da ve yüzde 13'ü Avrupa'da gerçekleşmiştir. Şu anda ABD nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika ile Sahra altı Afrika'daki askeri müdahaleleri artış gösteriyor.
South China Morning Post köşe yazarlarından Alex Lo, ABD'nin kuruluşundan bu yana diplomasi ve savaş arasında nadiren ayrım yaptığına dikkat çekti.
ABD, 20. yüzyılda birçok gelişmekte olan ülkede demokratik yollarla seçilmiş hükümetleri devirmiş ve yerlerine hemen Amerikan yanlısı kukla rejimler getirmiştir. Bugün Ukrayna, Irak, Afganistan, Libya, Suriye, Pakistan ve Yemen'de ABD eski taktiklerini tekrarlayarak vekalet savaşları, düşük yoğunluklu ve insansız hava araçlarıyla savaşlar yürütüyor.
◆ ABD askeri hegemonyası insani trajedilere neden oldu. 2001 yılından bu yana ABD'nin terörle mücadele adına başlattığı savaşlar ve askeri operasyonlar, 335.000'i sivil olmak üzere 900.000'den fazla can aldı, milyonlarca kişiyi yaraladı ve on milyonlarca kişiyi yerinden etti. 2003 Irak Savaşı, 16.000'den fazlası doğrudan ABD ordusu tarafından olmak üzere 200.000 ila 250.000 arasında sivilin ölümüne yol açmış ve bir milyondan fazla kişiyi evsiz bırakmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri dünya çapında 37 milyon mülteci yaratmıştır. Sadece Suriyeli mültecilerin sayısı 2012'den bu yana on kat artmıştır. 2016 ve 2019 yılları arasında Suriye'deki çatışmalarda, yarısı kadın ve çocuk olmak üzere, 3.833'ü ABD öncülüğündeki koalisyon bombardımanlarında olmak üzere 33.584 sivilin öldüğü belgelenmiştir. Kamu Yayıncılık Service (PBS) 9 Kasım 2018'de ABD güçlerinin sadece Rakka'ya düzenlediği hava saldırılarında 1.600 Suriyeli sivilin öldüğünü bildirdi.
Afganistan'da yirmi yıl süren savaş ülkeyi harap etti. Toplam 47.000 Afgan sivil ve 11 Eylül saldırılarıyla ilgisi olmayan 66.000 ila 69.000 Afgan asker ve polis ABD askeri operasyonlarında öldürüldü ve 10 milyondan fazla insan yerinden edildi.
Afganistan'daki savaş, ülkedeki ekonomik kalkınmanın temelini yok etti ve Afgan halkını yoksulluğa sürükledi. 2021'deki "Kabil fiyaskosunun" ardından ABD, Afgan merkez bankasına ait yaklaşık 9,5 milyar dolarlık varlığı donduracağını açıkladı ki bu hareket "tam bir yağma" olarak değerlendirildi.
Eylül 2022'de Türkiye İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bir mitingde ABD'nin Suriye'de vekalet savaşı yürüttüğünü, Afganistan'ı afyon tarlasına ve eroin fabrikasına çevirdiğini, Pakistan'ı kargaşaya sürüklediğini ve Libya'yı sürekli bir iç huzursuzluk içinde bıraktığını söyledi.
ABD, yeraltı kaynaklarına sahip herhangi bir ülkenin halkını soymak ve köleleştirmek için ne gerekiyorsa yapmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri savaşta da dehşet verici yöntemler benimsemiştir. Kore Savaşı, Vietnam Savaşı, Körfez Savaşı, Kosova Savaşı, Afganistan Savaşı ve Irak Savaşı sırasında ABD büyük miktarlarda kimyasal ve biyolojik silahların yanı sıra misket bombaları, yakıt-hava bombaları, grafit bombaları ve seyreltilmiş uranyum bombaları kullanmış, sivil tesislerde muazzam hasara, sayısız sivil kayba ve kalıcı çevre kirliliğine neden olmuştur.
III. Ekonomik Hegemonya – Yağma ve Sömürü
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD, Marshall Planı ile birlikte ABD doları merkezli uluslararası para sistemini oluşturan Bretton Woods Sistemi, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası'nın kurulmasına yönelik çabalara öncülük etmiştir.
Ayrıca ABD, uluslararası örgütlerde ağırlıklı oylama sistemlerini manipüle ederek veya, "yüzde 85 çoğunlukla onay" ve uluslararası örgütlerin kural ve düzenlemelerini etkileyere ve kendi iç ticaret yasa ve yönetmeliklerini uluslararası örgütlere dayatarak uluslararası ekonomi ve finans sektöründe kurumsal hegemonya kurmuştur. ABD, doların başlıca uluslararası rezerv para birimi olma statüsünden yararlanarak, temelde dünyanın dört bir yanından "bir tür haraç" topluyor; ve uluslararası örgütler üzerindeki kontrolünü kullanarak, diğer ülkeleri Amerika'nın siyasi ve ekonomik stratejisine hizmet etmeye zorluyor.
Birleşik Devletler dünyadaki zenginlikleri sürdürdüğü "haraç düzeni" yardımıyla sömürmektedir. Bir 100 dolarlık banknotun üretimi sadece 17 sente mal olurken, diğer ülkeler bir 100 dolar kazanmak için 100 dolarlık gerçek maliyete katlanmak zorunda kalmaktadır. Yarım yüzyıldan fazla bir süre önce dahi söylendiği gibi, ABD'nin dolarının yarattığı bu fahiş ayrıcalıkla hiçbir gözyaşı dökmeden ayrıcalık elde ettiği ve değersiz kağıt para basarak diğer ulusların kaynaklarını ve fabrikalarını yağmalamak için kullandı…
ABD dolarının hegemonyası, dünya ekonomisindeki istikrarsızlık ve belirsizliğin ana kaynağıdır. COVID-19 salgını sırasında ABD, küresel finansal hegemonyasını kötüye kullandı ve küresel piyasaya trilyonlarca dolar enjekte ederek diğer ülkeleri, özellikle de gelişmekte olan ekonomileri bedel ödemek zorunda bıraktı.
2022 yılında Fed'in ultra kolay para basma politikasına son vererek agresif faiz artırımlarına yöneldi, böylece uluslararası finans piyasasında kargaşa ve çalkantılara ve Avro gibi diğer para birimlerinin önemli ölçüde değer kaybetmesine neden oldu ve bu paraların çoğu son 20 yılın en düşük seviyesine geriledi. Sonuç olarak, çok sayıda gelişmekte olan ülke yüksek enflasyon, para birimlerinin değer kaybı ve sermaye çıkışları ile karşı karşıya kaldı. Nixon'ın hazine bakanı John Connally'nin bir keresinde kendinden memnun ama keskin bir ifadeyle "dolar bizim paramız ama sizin sorununuz" dediği şey tam da buydu.
◆ ABD, uluslararası ekonomik ve mali kuruluşlar üzerindeki kontrolüyle, bu kuruluşların diğer ülkelere yardımlarına ek ilave bağlayıcı koşullar getirmektedir. ABD'nin sermaye girişi ve spekülasyonunun önündeki engelleri azaltmak için, yardım alan ülkelerden finansal liberalleşmeyi ilerletmeleri ve finansal piyasaları açmaları istenir, böylece ekonomi politikaları Amerika'nın stratejisiyle uyumlu hale gelir. Review of International Political Economy Dergisine 'göre, IMF tarafından 1985'ten 2014'e kadar 131 üye ülkeye verilen 1.550 borç hafifletme programında bu borç kullanan ülkelere karşı 55.465 kadar ek siyasi koşul da eklenmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri muhalif ülkeleri ekonomik baskı ile kasıtlı olarak bastırmaktadır. 1980'lerde, Japonya'nın yarattığı ekonomik tehdidi ortadan kaldırmak ve Japonya'yı Amerika'nın Sovyetler Birliği'ne karşı koyma ve dünyaya hakim olma stratejik hedefinin hizmetinde kontrol etmek ve kullanmak için, Amerika Birleşik Devletleri hegemonik finansal gücünü Japonya'ya karşı kullandı ve Plaza Anlaşması'nı imzalamaya zorladı. Sonuç olarak Yen değer kazandı ve Japonya mali piyasasını açmaya ve mali sisteminde reform yapmaya zorlandı. Plaza Anlaşması, Japon ekonomisinin büyüme ivmesine ağır bir darbe indirdi ve Japonya'yı daha sonra " kayıp 30 yıl" olarak adlandırılan bir döneme bıraktı.
Amerika'nın ekonomik ve finansal hegemonyası jeopolitik bir silah haline gelmiştir.
Tek taraflı yaptırımları ve "uzun kollu yargı yetkisini" iki katına çıkaran ABD, Uluslararası Acil Ekonomik Yaptırımlar Yasası, Küresel Magnitsky İnsan Hakları Sorumluluk Yasası ve Amerika'nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası gibi iç yasaları yürürlüğe koydu ve belirli ülkelere, kuruluşlara veya bireylere yaptırım uygulamak için bir dizi idari devlet genelgesi çıkardı.
İstatistikler, ABD'nin yabancı kuruluşlara yönelik yaptırımlarının 2000 yılından 2021 yılına kadar yüzde 933 oranında arttığını göstermektedir. Sadece Trump yönetimi 3.900'den fazla yaptırım uyguladı ki bu da günde üç yaptırım anlamına geliyor. ABD bugüne kadar Küba, Çin, Rusya, Kuzey Kore, İran ve Venezuela dahil olmak üzere dünya genelinde yaklaşık 40 ülkeye ekonomik yaptırım uygulamış ya da uygulamaktadır ve bu durum dünya nüfusunun neredeyse yarısını etkilemektedir. "
Amerika Birleşik Devletleri" kendisini "Yaptırımlar Birleşik Devletleri "ne dönüştürdü. Ve "uzun kollu yargı yetkisi", ABD'nin ekonomik rakiplerini bastırmak ve normal uluslararası ticarete müdahale etmek için devlet gücünü kullanmasına yönelik bir araçtan başka bir şeye değildir. Bu, ABD'nin uzun zamandır bayrak gibi salladığı serbest piyasa ekonomisi ilkelerinden ciddi bir sapmadır.
IV. Teknolojik Hegemonya – Tekelcilik ve Baskı
Amerika Birleşik Devletleri, yüksek teknoloji alanlarında tekelci gücü, baskı önlemleri ve teknoloji kısıtlamaları kullanarak diğer ülkelerin bilimsel, teknolojik ve ekonomik gelişimini engellemeye çalışmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri kendi teknolojilerini koruma adı altında fikri mülkiyeti tekelleştirmiştir. Diğer ülkelerin, özellikle de gelişmekte olan ülkelerin fikri mülkiyet hakları konusundaki zayıf konumundan ve ilgili alanlardaki kurumsal boşluklardan yararlanan ABD, tekelcilik yoluyla aşırı kâr elde etmektedir. 1994 yılında Amerika Birleşik Devletleri, teknoloji üzerindeki tekelini sağlamlaştırmak amacıyla fikri mülkiyet korumasında Amerikanlaştırılmış süreç ve standartları zorlayarak Fikri Mülkiyet Haklarının Ticaretle Bağlantılı Yönleri Anlaşmasını (TRIPS) ileri sürmüştür.
1980'lerde ABD, Japonya'nın yarı iletken endüstrisinin gelişimini kontrol altına almak için "301" numaralı soruşturmayı başlattı, çok taraflı anlaşmalar yoluyla diğer ülkelerle ikili müzakerelerde kendi lehine pazarlık gücü oluşturdu, Japonya'yı haksız ticaret yapmakla tehdit etti ve misilleme gümrük tarifeleri uygulayarak Japonya'yı ABD-Japonya Yarı İletken Anlaşmasını imzalamaya zorladı. Sonuç olarak, Japon yarı iletken şirketleri neredeyse tamamen küresel rekabetin dışına itildi ve pazar payları yüzde 50'den yüzde 10'a düştü. Bu arada, ABD hükümetinin desteğiyle, çok sayıda ABD yarı iletken şirketi fırsatı değerlendirdi ve daha büyük pazar payı elde etti.
ABD teknolojik konuları siyasallaştırmakta, diğerlerine karşı kullandığı silahlar haline getirmekte ve bu konuları ideolojik araçlar olarak kullanmaktadır. Ulusal güvenlik kavramını abartan ABD, Çinli Huawei şirketini bastırmak ve yaptırım uygulamak için devlet gücünü seferber etti, Huawei ürünlerinin ABD pazarına girişini kısıtladı, bu ülkeye ve Çin firmalarına çip ve işletim sistemi tedarikini kesti ve diğer ülkeleri Huawei'nin yerel 5G ağı inşasını üstlenmesini yasaklamaya zorladı. Hatta Kanada'yı Huawei'nin CFO'su Meng Wanzhou'yu yaklaşık üç yıl boyunca haksız yere gözaltında tutmaya zorladı.
ABD, Çin'in küresel rekabet gücüne sahip yüksek teknoloji işletmelerini baskı altına almak için bir dizi bahane uydurdu ve 1.000'den fazla Çinli işletmeyi yaptırım listesine aldı. ABD ayrıca biyoteknoloji, yapay zeka ve diğer ileri teknolojiler üzerinde kontroller uyguladı, ihracat kısıtlamalarını güçlendirdi, yatırım taramasını sıkılaştırdı, TikTok ve WeChat gibi Çin sosyal medya uygulamalarını bastırdı ve Hollanda ve Japonya'ya Çin'e çip ve ilgili ekipman veya teknoloji ihracatını kısıtlamaları için baskılayıcı lobi yaptı.
Amerika Birleşik Devletleri de Çin ile ilgili teknoloji alanaında çalışan uzmanlarına yönelik politikasında çifte standart uyguladı. Çinli araştırmacıları saf dışı bırakmak ve baskı altına almak için, Haziran 2018'den bu yana, yüksek teknolojiyle ilgili bazı disiplinlerde uzmanlaşan Çinli öğrenciler için vize süreleri kısaltıldı, akademik değişim programları ve eğitim için ABD'ye giden Çinli akademisyenlerin ve öğrencilerin haksız yere reddedildiği ve taciz edildiği tekrarlanan vakalar meydana geldi ve ABD'de çalışan Çinli akademisyenler hakkında geniş çaplı soruşturma yürütüldü.
Amerika Birleşik Devletleri demokrasiyi koruma adına teknoloji tekelini sağlamlaştırıyor.
ABD, "çip ittifakı" ve "temiz ağ" gibi teknoloji üzerine çeşitli ülkelerle küçük klikler inşa ederek, yüksek teknolojiye "demokrasi" ve "insan hakları" etiketleri yapıştırdı ve diğer ülkelere karşı teknolojik ablukasına bahaneler uydurmak için teknoloji meselelerini siyasi ve ideolojik meselelere dönüştürdü.
Mayıs 2019'da ABD, Çek Cumhuriyeti'nde düzenlenen Prag 5G Güvenlik Konferansı'na 32 ülkeyi davet etti ve Çin'in 5G ürünlerini dışlamak amacıyla Prag Önergesi'ni yayınladı. Nisan 2020'de, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, demokrasi ve "siber güvenliği" koruma ihtiyacı üzerine ortak ideolojileriyle birbirine bağlanan ortaklarla 5G alanında teknolojik ittifak kurmak için tasarlanmış bir plan olan "Temiz 5G yolu" planını duyurdu. Bu önlemler, özünde, ABD'nin teknolojik hegemonyasını teknoloji alanında cepheler ve ittifaklar yoluyla sürdürme girişimleridir.
Amerika Birleşik Devletleri teknolojik hegemonyasını siber saldırılar ve gizli dinlemeler gerçekleştirerek kötüye kullanmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri uzun zamandır bir "hacker imparatorluğu" olarak nam salmış ve dünya çapında yaygın siber hırsızlık eylemlerinden sorumlu tutulmaktadır.
Veri hırsızlığı amacıyla cep telefonlarına erişmek için analog baz istasyonu sinyallerini kullanmak, mobil uygulamaları manipüle etmek, bulut sunucularına sızmak ve denizaltı kabloları aracılığıyla hırsızlık yapmak da dahil olmak üzere yaygın siber saldırıları ve gözetlemeler uygulamak için her türlü araca sahiptir. Liste uzayıp gidiyor.
ABDnin gözetleme faaliyetleri ayrım gözetmiyor. İster rakip ister müttefik ülke olsun herkes, hatta eski Almanya Başbakanı Angela Merkel ve birkaç Fransa Cumhurbaşkanı gibi müttefik ülkelerin liderleri bile ABD'nin gözetiminin hedefi oldular.
ABD tarafından başlatılan "Prism", "Dirtbox", "Irritant Horn" ve "Telescreen Operation" gibi siber gözetim ve saldırılar, ABD'nin müttefiklerini ve ortaklarını da yakından izlediğinin kanıtıdır. Müttefik ve ortakların bu şekilde dinlenmesi şimdiden dünya çapında öfkeye neden oluyor. ABD'nin izleme programlarını ifşa eden Wikileaks sitesinin kurucusu Julian Assange, şöyle söylemişti: "küresel bir izleme süper gücünün onurlu ya da saygılı davranmasını beklemeyin. Tek bir kural vardır: o da kuralsızlık."
V. Kültürel Hegemonya – Düzmece Söylemler Yayma
Amerikan kültürünün küresel ölçekte yayılması, ABD dış stratejisinin önemli bir parçasıdır. Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki hegemonyasını güçlendirmek ve sürdürmek için sıklıkla kültürel araçları kullanmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri, Amerikan değerlerini filmler gibi ürünlerin içine yerleştirir. Amerikan değerleri ve yaşam tarzı, filmlerine ve TV şovlarına, yayınlarına, medya içeriğine ve hükümet tarafından finanse edilen kar amacı gütmeyen kültür kurumlarının programlarına enjekte edilir.
Böylece ABD Amerikan kültürünün hüküm sürdüğü ve kültürel hegemonyasını sürdürdüğü bir kültürel alan ve kamuoyu alanı şekillendirmektedir. Amerikalı akademisyen John Yemma, Dünyanın Amerikanlaştırılması adlı makalesinde ABD'nin kültürel yayılmasındaki gerçek silahları ortaya çıkarmıştır: Hollywood, ve Madison Avenue'daki imaj tasarım fabrikaları ve Mattel Company ile Coca-Cola'nın üretim hatları.
Amerika Birleşik Devletleri'nin kültürel hegemonyasını sürdürmek için kullandığı çeşitli araçlar var. En çok kullanılan Amerikan filmleridir; şu anda dünya pazar payının yüzde 70'inden fazlasını işgal etmektedirler. Amerika Birleşik Devletleri, çeşitli etnik gruplara hitap etmek için kendi kültürel çeşitliliğini ustalıkla kullanmaktadır. Hollywood filmleri dünyaya indiğinde, içerdikleri Amerikan değerlerini haykırmaktadırlar.
Amerikan kültürel hegemonyası kendisini sadece "doğrudan müdahale" olarak değil, aynı zamanda diğer ülkelerdeki "medyaya sızma" ve "dünya için bir borazan" olarak da gösterir. ABD egemenliğindeki Batı medyası, küresel kamuoyunun ABD'nin diğer ülkelerin iç işlerine karışması lehine şekillendirilmesinde özellikle önemli bir role sahiptir.
ABD hükümeti tüm sosyal medya şirketlerini sıkı bir şekilde sansürlemekte ve itaat etmelerini talep etmektedir.
Fox Business Network'ün haberine göre, Twitter CEO'su Elon Musk 27 Aralık 2022'de tüm sosyal medya platformlarının içeriği sansürlemek için ABD hükümetiyle birlikte çalıştığını itiraf etti. Amerika Birleşik Devletleri'nde kamuoyu, tüm olumsuz ifadeleri kısıtlamak için hükümet müdahalesine maruz kalıyor. Google da sık sık bazı sayfalarının kaybolmasına destek oluyor.
ABD Savunma Bakanlığı sosyal medyayı manipüle ediyor. Aralık 2022'de, bağımsız bir ABD araştırma sitesi olan The Intercept, Temmuz 2017'de ABD Merkez Komutanlığı yetkilisi Nathaniel Kahler'in Twitter'ın kamusal ilişkiler politikası ekibine, gönderdiği bir listedeki 52 Arapça hesabın varlığını artırma talimatı verdiğini ve bunlardan altısına öncelik verilmesi talimatını ortaya çıkardı. Bu altı hesaptan biri ABD'nin Yemen'deki insansız hava aracı saldırılarını meşrulaştırmaya adanmıştı; örneğin saldırıların hassas bir biçimde planlandığını ve sivilleri değil sadece teröristleri öldürdüğünü iddia ediyordu. Kahler'in direktifini takiben Twitter bu Arapça hesapları belirli mesajları desteklemek için "beyaz listeye" aldı.
Amerika Birleşik Devletleri basın özgürlüğü konusunda çifte standart uygulamaktadır. Diğer ülkelerin medyasını çeşitli yollarla acımasızca bastırıyor ve susturuyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa, Russia Today ve Sputnik gibi ana akım Rus medyasını ülkelerine sokmuyor. Twitter, Facebook ve YouTube gibi platformlar Rusya'nın resmi hesaplarını açıkça kısıtlamaktadır. Netflix, Apple ve Google Rus kanallarını ve uygulamalarını hizmetlerinden ve uygulama mağazalarından kaldırmıştır. Rusya ile ilgili içeriklere eşi benzeri görülmemiş acımasız bir sansür uygulanmaktadır.
ABD, sosyalist ülkelerde Kapitalizme doğru "barışçıl evrimi" teşvik etmek için kültürel hegemonyasını kötüye kullanıyor. ABD, Sosyalist ülkeleri hedef alan haber medyası ve kültürel kuruluşlar kurmaktadır. İdeolojik sızmalarını desteklemek için radyo ve televizyon ağlarına muazzam miktarda kamu fonu akıtıyor ve emrindeki bu propaganda kanalları gece gündüz düzinelerce dilde yayın yaparak sosyalist ülkeleri kışkırtıcı propaganda bombardımanına tutuyor.
ABD düzmece yalan bilgiyi diğer ülkelere saldırmak için bir mızrak olarak kullanıyor ve bunun etrafında endüstriyel bir zincir inşa etmiş durumda: hikayeler uyduran ve bunları neredeyse sınırsız mali kaynakların desteğiyle kamuoyunu yanıltmak için dünya çapında pazarlayan gruplar ve bireyler var.
Sonuç
Haklı bir dava savunucusuna geniş bir destek kazandırırken, haksız bir davanın takipçisi dışlanmaya mahkum olacaktır.
Zayıfları sindirmek için güç kullanma, başkalarından zorla ve hileyle talan alma ve sıfır toplamlı oyunlar oynama şeklindeki hegemonik, otoriter ve zorba uygulamalar dünyaya ciddi zararlar vermektedir. Barış, kalkınma, işbirliği ve karşılıklı fayda yönündeki tarihsel eğilimler durdurulamaz. Ve geri döndürülemez. ABD, gücüyle hakikati çiğnemekte ve kendi çıkarlarına hizmet etmek için adaleti ayaklar altına almaktadır. Bu tek taraflı, egoist, bencil, ve gerici hegemonik uygulamalar uluslararası toplumdan giderek artan yoğun eleştiri ve muhalefet görmektedir.
Ülkelerin birbirlerine saygı göstermesi ve eşit muamele etmesi gerekmektedir. Büyük ülkeler statülerine yakışır bir şekilde davranmalı ve çatışma ya da ittifak değil diyalog ve ortaklık içeren yeni tipte bir ülkeler arası ilişkiler modelinin uygulanmasına öncülük etmelidir. Çin her türlü hegemonyacılığa ve güç kullanma politikasına karşıdır ve diğer ülkelerin iç işlerine karışılmasına karşı çıkmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri ciddi bir vicdan muhasebesi yapmalıdır. Yapmış olduklarını eleştirel bir gözle incelemeli, kibir ve önyargılarını bir kenara bırakmalı ve hegemonyacı, otoriter ve zorba uygulamalarından vazgeçmelidir.